« Anasayfa | Künye | Arşiv 26 Nisan 2024, Cuma
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Kulak Arkası
Nurullah Turan
Birkaç "Bir"

Bolâhenk
Ahmet Çalışır
Mevlevî Âyini: Türk mûsikîsinde bir form

[ Müzik -> Müzikal Sohbetler ]

Feridun Düzağaç: "Bir dost az, ikisi çokmuş, ortası yokmuş."

26.02.2008 - 17:31

Feridun Düzağaç imgesi, "zor sözlerin, zor hayatın adamı" olarak beliriyor çoğumuzun zihninde. Siyah ve beyaz bir adam olarak yansıdığı, 1997'deki Beni Rahatta Dinleyin albümüyle başlayan müzikal yolculuğu bu kez Uykusuza Masallar okutuyor. Altıncı kişisel albümü, Düzağaç diskografisinde en uzun zamanda pişeni.

Kendi deyimiyle, en güler yüzlü olanı. Ama daha ötesi 40 yaşına varmaya sayılı zaman kala, hayatının gölgesinin üzerine düştüğü bir albüm. "Yarı bilge, toleransları artmış bir adam"ın "daha az kelam" diyerek, yaşamı selamladığı masallarda sözler bu defa daha yalın ve yalnız. Ama resim çizmekten yine vazgeçmiyor. Hatta daha iddialı!

Elektronik tınıların, agresif rock altyapıların üzerinde yükselen, duduk gibi bir enstrumanın dahi girdiği Uykusuza Masallar, Feridun Düzağaç'ın yakın zamanda içine daldığı minimal müziğin uzantısı. Müzisyen arkadaşlarının ortaklığını artıran Düzağaç, klibini beğenmediğini söyleyecek kadar dürüst. Hatta bazı şarkıların düzenlemelerinin de içine sinmediğini söylüyor. Bir adım öteye giderek, "Bugüne kadar, bir kez bile bütün şarkılar benim evladım demedim." sözünü yineliyor. İçlerinde en çok Yeniköy'ü sevdiğini söylüyor. Ama, hâlâ arayışta. "Bir gün bu şarkı benim hitim dedeğim an, ismini albüme vereceğim." diyor. Yollar değişiyor... Zaman, kızı Tuya Naz'ı 9'una, kendisini 40'ına taşıyacak kadar hızla ilerliyor... Ama değişmeyen bir şey var: Feridun Düzağaç, söz yazarlığı ve kendine has müzikal seçimleriyle, ayrıcalıklı yerini korumaya devam ediyor.

Feridun Düzağaç'ın şarkılarını özgün kılan yanlarından biri de, dinleyicinin şarkılar üzerinden hem kendi hem de Düzağaç'ın hikâyesinin izini sürebilmesi...

O, çok naif ve özenerek şarkı dinleme alışkanlığı kazanmış insanların kişiselleştirdiği bir durum. Ben de bir albümü dinlerken, sözlerini okuyup o adamı çözmeye çalışırım. Dinleyicinin algısıyla kavga etmemek gerektiğini Orijinal Altyazılı albümünden sonraki popülerlik döneminde gördüm. Bir sürü insan Alev Alev sayesinde beni tanıdı. O, kendimi kötü hissettiğim dönemde, dinleyicimi ikiye ayırmak gibi bir hatada bulundum: İlk günden beri beni dinleyenler, o albümden sonra beni tanıyanlar... Karşıma çok çıkan bir gerçekti ve katıldığım TV programlarında şu tip gaflara çok maruz kaldım: 2. albümünüz çok güzel. Oysa benim 4. albümümdü.

Feridun Düzağaç'ın her albümü kendi içinde tematiktir ve bir hikâyeyi taşır. Uykusuza Masallar sahibine neler çağrıştırıyor?

Baktığım noktada, kendi gerçekleriyle, hayatla eskisi gibi didişmeyen, daha bir geriye çekilmiş, daha bir gardı düşmüş, toleransları artmış bir yerde görüyorum kendimi. Bu albümde, gülümsemeyi deneyen şarkılar var. Yaşımdan cesaretle bilgece laf ettiğim yerler var.

Oluşumu en uzun sürede tamamlanmış albüm... 40 yaşın verdiği bir olgunluk ve rahatlık varken, neden bu kadar uzun sürdü?

Bu süreyi uzatan, stüdyo sürecince hiç olmadığı kadar inisiyatifi paylaşmamız oldu. Bu albüme kadar genelde ben şarkıları yazardım, Cengiz Köroğlu da birtakım kıyafetler dikerdi. Sonra akustik anlayışa uygun çaldırırdık. Ama bu albümde tamamen masallar var. Yaşadığım ve şimdi bitmiş bir ilişki üzerine tuttuğum notları şarkı yaptım, hiç yapmadığım kadar. Tamamen hikâye olduğu için bunları nasıl seslendirebiliriz diye uzun sohbetlerimiz oldu. Var olan şarkılarımın kaybetmenin ve sebepsiz yere geçmişte kalmanın şarkıları olduğunu; konserlerde çaldığım zaman insanlara ağır geldiğini hissettim. Hep duyuyorum: "Şarkı söylemeyi de bilen bir şair." Çok şık, çok güzel; ama doğru değil. Ben şair deği, şarkı yazarıyım. Bu dengeyi, müzikten yana tolere etmeye çalıştığımız bir albüm bu.

Albüm, elektronik tınıların dikkat çekmesi kadar, sert ve agresif rock altyapılarını da barındırıyor. Bu yönüyle de müzisyen Feridun Düzağaç'ı empoze eder mi dersiniz?

Senin şu söylediğini, konserlerde, sokaklarda da duyarsam hakikaten kendimi çok daha iyi hissedebilirim. Böyle bir beklentim de var. "Ne güzel şair, iyi söz yazarı" sözleri müziği ıskaladığımı anlatıyor biraz. Ama öyle bir şey yok.

Orijinal Altyazılı albümünün FD, Alev Alev, Boş Ders Şarkısı gibi parçalarla popülerliğe mahkûm olmasından sonra, Bir Devam Filmi albümünde popülerliğe tavır almış görünen, farklı bir Feridun Düzağaç'la karşılaştık. Bu albümü, Bir Devam Filmi'ne referans gösterir misiniz?

Bir Devam Filmi'yle ilgili algım şaşmış durumda. Önüme kırmızı halılar serilerek yaptığım bir albümdü. Yürüdüm, Aşk Çok Uzak, Gibi Gibi şarkıları büyük keyifle paylaşmayı beklerken, rüzgâr tersine döndü. Bir Devam Filmi'ni insanlara anlatamadık. Sokaktaki insanlar FD'den sonra bir albüm yapmadığımızı düşünüyor. "Feridun yeni bir albüm yaptı, insanlar onu sevmediler." bile demelerine razıydım. Albümden sonraki verdiğimiz konserlerde Bir Devam Filmi'nden şarkılar istenmemesi beni çok üzdü. Ölene kadar merak edeceğim, o albümde yaptığımız hata neydi?

Uykusuza Masallar albümünün ilk şarkısı 'Çok Geç'... Hüzne mahkûm edilmiş gibi algılanmaktan şikayetçi bir adamın, acıyı karşısına alıp onunla dalga geçtiği bir parçayı ilk sıraya koymasının bir anlamı var mı?

İçerik olarak diğer şarkılardan sıyrılan bir şarkı değil; ama akustik ve gülümseyen bir şarkı olmasını istediğimiz için açılışa koyduk. Hepimizin değiştirmek istediği şeyler var. Ama yaşanıp biteni ve bıraktığı izleri değiştirmek imkânsız. Üzülmek için çok geç. Şarkının ana fikri bu.

Beni Bırakma, çok popüler olabilecek bir şarkı. Ama hiçbir zaman vazgeçmediğiniz, geçmişe tutunma isteği de var bu şarkıda.

Beni Bırakma, albümün altın dokunuşlarını toplayan bir şarkı oldu. Tutunma isteği diyorsun, buna Feridun'un kaybetme korkusu da diyebiliriz. Benim için de, diğerlerinden sıyrılan bir şarkı. Ama hit olacağı yönünde kaygılarım var: Çok laf ediyor. Canına susamış bir çaresizlik var o şarkıda ve buna rağmen orada 'la la' demek çok önemliydi. Kafiye olsun diye değil.

Bu albüm, diskografiniz içinde görsel çağrışımları en yüksek olanı. Yeniköy de bunun zirvesinde... Bir film akıyor, şarkıda. İçimden Şehirler Geçiyor, Yürüdüm'deki gibi...

Sen de bilirsin ki, en sevdiğim şarkım 'İçimden Şehirler Geçiyor'. Bunun yanına bu albümde Yeniköy eklenebilir. Kelime oyunlarının dozunu kaçırarak yazdığım bir şarkı. "Gemi geçiyor boğazdan, boğazımda adın düğümleniyor" gibi analojik ifadelerle örülü. Ama ilk defa bir şarkımı, sanki sevdiğim bir adamın şarkısı gibi dinleyebiliyorum. Orada, 'aradığı her neyse'yi sadece düşlerinde bulma çaresizliği var. Bu duyguyu aktarırken de gündelik hayatın dili var.

Yeniköy'ü özel kılan bir yanı var mı?

Şarkının aranjesini yapan arkadaşım Can Alper, "Yeniköy'deki evime geldi ve abi çok güzel ev, koru ve deniz var; ama camlar çok kirli." dedi. O şarkı oradan çıktı. Camı temizleyince ardından bir şey görüyorsun... Yeniköy de böyle, tıpkı İçimden Şehirler Geçiyor gibi bir anda yazıldı.

Metaforlar ve kelime oyunlarıyla bilinen bir adamın, şimdi bu kadar sade bir dile dönmesi, cesaretinin yanına riski de koyuyor mu?

Ben risk olarak algılamadım. Yazdığım şeyleri hiçbir zaman şiirsel bulmadım. Ama Türkçeye sadık kalışımın, müstehcene yaklaşmamamın anlaşılamamasına çok üzülüyorum. Bana göre basit olması gereken şarkı sözü anlayışı, beni bütün şarkı sözü yazarlarından ayrı koymaya yetiyorsa, burada bir çelişki yok mudur?

İlk albümünün kapağına "Tanımadıklarımın hepsini, tanıdıklarımınsa çok azını sevdim." yazmıştınız. "Bir dost az, ikisi çokmuş, ortası yokmuş." sözleri yıllar sonra o karamsarlığın devam ettiğini mi anlatıyor?

"Bir dost az, ikisi çokmuş", babamın lafıdır. İnsanlara güvenme konusunda çok cömerdim. Hiç ummadığım dostlarım bu anlamda beni alaşağı etmişlerdir. Bir çekincem var, yeniler için. Hayatımı o kadar kolay, içi boş şekilde deşifre etmişim ki! Dostlarımdan büyük darbeler yediğim dönemden sonra Kara Kara'yı yazdım.

"Saçlarımdaki aklar için..." dizesinden hareketle yaşlanmak artık ağır mı geliyor?

30. doğum günümde "Gençlik bitti galiba" havasına girmiştim. Ekimde 40'ıma gireceğim. 40, çok keyifli bir yaş. 30'daki psikoz, 40'ta çok daha travmatik olur diye düşünüyordum. Ama tam tersi... 35 yaş çok kritik, bir erkek için. Ondan sonra geriye dönüyorsunuz sanki. Hem 20 yaşımda olmadığım kadar çocuğum, hem 50 yaşımda olacağım kadar olgunum.

Kızınız Tuya Naz'ın doğumu bu kırılmada etkili olmadı mı?

Etkisi çok büyük. Bazen kontrolü tamamen kaptırdığımı düşünüyorum. Ama o benim en büyük arkadaşım, en büyük eleştirmenim. En çok güldüğüm, en çok üzüldüğüm, en çok kızdığım, en çok kızdırdığım insan. Yıllar sonra umarım, benim yaptığım şarkılarla biraz daha barışık olur. Çok isterim onun kendi hikâyelerini anlatan kendi şarkılarını yazmasını.

"Kızımın babasına dönmek istiyorum." diyen Feridun Düzağaç'ın istemediği yerlere getirilmekten ötürü hayata küstüğü oldu mu?

Bu anlamda çok kalbim kırıldı, ben de çok kalp kırdım. Kendi dinleyicisi tarafından, büyük kitlelere hitap etmek için şarkı yapmakla suçlanmış bir adamım. Bunun nekaheti uzun sürdü. Evliliğimizi bitirerek, bir arkadaşımın deyimiyle, "Kaldırılamayacağı bir travma hediye ettik." kızımıza. Öldüğümde de bu vicdan yarasını hissedeceğim. Bu hayat beni hırslandıracak bir hayat değil. Kızımla, keyif içinde yaşayacağım bir hayat. Dinleyicim benim adıma anlamsız yere üzülüyor. Ama ben hayallerimin ötesinde bir hayat yaşıyorum. Bana çiz deseydiniz, bu kadar güzel bir hayat çizemezdim.

Yaşaması, kaldırılması zor biri misiniz?

Öyleymişim demek ki!. Tanıdığım insanlar, bana aşkı ne kadar iyi tanıyorsun diyorlar; ama beni hayatından çıkaran iki kadın da şu anda çok mutlu. Böyle bir hayat yaşamalıymışım. Orhan Pamuk'a mesafeliyimdir; ama kızına söylediği şu söz çok etkileyici: "Ben hep bir trende gibiyim ve sen beni hep bekleyen istasyon gibisin." Kendi şarkınızı yazarken, hayatınızın oluşturduğu cam kırıklarının üstünde yazıyorsunuz. Öyle bir an geliyor ki kendi hayatımın gerçekleri bana batıyor.

Mutsuzluğu, iyi yazabilme yeteneğinin bir bedeli olarak düşündünüz mü?

Herkesin duygularını bir havuzda topladığımızda, ortak paydanın mutsuzluk olacağına inanıyorum. İnsanların tanımlayamadıkları bir mutluluk için acı çektiklerini ve yalnızlaştıklarını görüyorum. Ben kendi mutluluğumun tanımını biliyorum. Ve buna göre hayatımı biçimlendirmeye başladım.

Mutluyken, şarkılarınızı yazmakta zorlanır mısınız?

Keyfim yerindeyken, gitarı, kitaplarımı gözüm görmez. O yüzden çok keyifli olmayı tercih etmem. Geçenlerde Taksim'de bir adamın çatıya çıktığını fark ettim. Ölüme bu kadar yakın birini görmek çok kötüydü. Atla diyenler, gülenler, eğlenenler vardı. O olay bir şekilde çıkacak benden. Televizyonlarda savaş izliyoruz, sonra başka kanala geçiyoruz. Bizim için bu kadar kolay. Bunların yanında benim mutsuzluğum çok sıradan, çok küçük.

Yine de bazen korkutucu olmuyor mu, mutsuzluğunuz? Yürüdüm'den sonra, bu adam sonuna gelmeden yaşamaktan vazgeçer mi diye düşünenler oldu.

Bu şarkılar, hayatın beni acıttığı şarkılar. Genetik göz torbalarımdan dolayı kendine çok bakmayan, çok içki içen, geceleri yaşayan adama benzetiliyorum. Bu çıkarımlar doğru değil. Bu ülkede, intihar ettiriyor diye bile şarkıların reklâmı yapıldı. Allah beni böyle bir fotoğraftan korusun!

Kaynak: Zaman Gençlik Eki

F.D., hâlâ arayışta. "Bir gün bu şarkı benim hitim dedeğim an, ismini albüme vereceğim." diyor. Yollar değişiyor... Zaman, kızı Tuya Naz'ı 9'una, kendisini 40'ına taşıyacak kadar hızla ilerliyor... Ama değişmeyen bir şey var: Feridun Düzağaç, söz yazarlığı ve kendine has müzikal seçimleriyle, ayrıcalıklı yerini korumaya devam ediyor.   
Müzik KitaplığıTümü »

» Farrachi'nin Kaleminden Bach'ın Sonsuz Öfkesi / Pakize Barışta
» Müziğin Binlerce Yıllık Yolculuğu / Arzu Haksun Güvenilir
» Nick Cave'le Birlikte Müziğe ve Kitaba Devam / Nazlı Erdol
» Indie Müzik Ansiklopedisi Türkiye'de
» Müziğe, Aşka, İnsan Ruhuna Dair / Celal Fedai
PortreTümü »

» Hiç Yaşlanmayacak Efsane: Michael Jackson / Nazlı Erdol
» Bir Mitoloji, Bir Ses: Şivan Perwer / Bejan Matur
» Kopuz'dan Perdesiz'e Özgürlük Arayışı: Erkan Oğur / Selçuk Küpçük
» Anouar Brahem ve Müzikal Keşifler / Ömer Osmanoğlu
» Zaman Makinesiyle Gelen Adam: Mustafa Özkent / Murat Beşer

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!