Işıksız bir dünyanın ışık öncüleri... Sabahın alacakaranlığını fecrin ilk yansımalarıyla karanlıklara boğan aydınlık dünyamızın lirik aşıkları... Surlar içindeki efendisini bekleyen azat kabul etmez bendeler... Eli ayağı toplum prangasıyla bağlanmış; yalnız dili ve kalemi özgür fikir işçileri... Usanmak nedir bilmeyen, uzun yolların şanlı süvarileri, bahar soluklayan toz kanatlı kelebekleri... Bu kadar soyutlama herhalde onlar için seza değil, değil ama dilim başka cümleler kurmaktan aciz, bu insanları anlatırken.
Fikir çilesini doldurmaya beyaz bir kağıdın görünmez dikenli telleri arasında başlar sanatkar. Kaleminin inleyen nağmeler dökmesi yakındır artık. İnsana çarmıhta güzeldir iman, diyorlar. Öyleyse sanatçının lezzet aldığı yer de fikirlerinin ipini çektiği yazma zamanlarıdır. Artık ağlayıp inlemeler bir yana, onlar yüreklerinin magmalarını volkanlar gibi patlayarak okyanus sineli okurlarını engin hoşgörüsünde söndürmeye çalışırlar. Neden bilmem ben de sevmişimdir öteden beri böyle olmayı. Sıkıntı ve kederlerimi rüzgarın gem tutmaz ağzına vurup o beni nereye sürüklerse gitmek isterim. Rahatlatır beni yazmak. Sıcak bir günde buz gibi soğuk bir suyu yudumlamak gibidir benim için. Ama bu bir dahaki yazma ihtiyacı duyana kadardır. Yüreğim tekrar kabarır. Gönlümün ateşini bir kağıda döküp yakmak isterim. Çünkü ben onu kağıda döküp yakmadıkça o için için beni yakıp bitirecektir. Dilerim ki beni yakan bu çilekeş fikirleri okuyan başkaları da yüreğinin yangınlarını bunlarla küllesin, söndürsünler.
Aslında yazmak, bir şeyler söylemek pek de kolay bir şey değil. Hacim'in dilinde şiir; yazılamayan, yazılamadığında şiir olandır. Ama ben aksini söylüyorum. Yazıldığı an kağıda hapsedilen her sözcük kainatın kulağına asılmış bir küpedir, unutulmaz. Ve iyi ki de yazılmıştır. Çünkü yazılmayan hiçbir şey ilhamlara kaynak olmaz. Anlatmak, yazılanların yerini tutamaz; çünkü unutulur, kaybolur, gider. Yıldız kümesinin oluşturduğu samanyoludur yazılanlar. Orada her sözcük bir yıldız, her cümle bir yıldız takımıdır. Cümle kapılar yazıyla açılır ve aşk bilmecesi yazıyla çözülür. Bir duygu anaforunun tam ortasında kopan fırtınadır sanatkar. Kaleminin helozonik hareketleri zihinlerde karışık, ancak aydınlatıcı bir girdap başlangıcıdır. Onunla göklere ulaşan okur, nice fedakarlıklarla bu baş döndürücü alemin fihristesini yazan sanatkarın değerini bir kere daha anlar.
Söz ikliminin mucidi, aşk ikliminin dokumacısı, ıstırap çeken gönüllerin ilacı, baş tacı sanatkarlarımızın ördüğü bu ipeksi kozanın bir dal ipeği de ben olabilirsem ne mutlu bana...
Işıksız bir dünyanın ışık öncüleri... Sabahın alacakaranlığını fecrin ilk yansımalarıyla karanlıklara boğan aydınlık dünyamızın lirik aşıkları...