« Anasayfa | Künye | Arşiv 29 Mart 2024, Cuma
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Edeb Yahu
Nedret Kudret
Erdem Bayazıt Ey!

Gölgelik
Köksal Alver
Tek Söğüt

Dil Ağacı
İbrahim Demirci
Kafı Yutanlar

Kelimeler ve Şeyler
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?

Mızrak ve İlmihal
Ahmet Murat
İmamın Hatırlanışı

Saksağan
Osman Özbahçe
Dünya Aklıma Yatmıyor

Şiir Çıkmazı
Mehmet Solak
Kimi, Nereye Götürür Şiir?

[ Edebiyat -> Metinler ]

Keşke Bir At Olsaydın

Ğassan Kenefânî'den Çeviren: Murat Göçer

27.10.2008 - 01:00

- "Keşke at olsaydın da kafana bir kurşun sıksaydım!"

Kafasına kurşun sıkılması için mutlaka bir hayvan olması gerekiyorsa niçin köpek, kedi, fare ya da başka bir hayvan değil de at?

Kelimelerin anlamlarını kavramaya başladığı günden itibaren babasının ağzından hep bu cümleyi işitmişti. Gerçekten bu durum garipti; babası yeryüzünde oğlunun at olmasını isteyen tek kişi idi. Bundan daha da tuhafı, babası ne kadar kızarsa kızsın onun dışında bir başkasının at olmasını temenni etmiyordu.

Başlangıçta babasının yeryüzündeki her şeyden daha çok atlardan nefret ettiğini, bir insana öfkelendiğinde "Keşke at olsaydın, seni vursaydım" dediğini düşündü. Aynı şekilde önceleri babasının kendisinden nefret ettiği gibi yeryüzünde hiç kimseden nefret etmediğini düşünüyordu. Bundan dolayı babası kendisinin dışında hiç kimseye, "Keşke at olsaydın da seni vursaydım." demiyordu.

Yalnız günler onu bu saçma inanıştan uzaklaştırdı. Çünkü babasının atları sevdiğini keşfetmişti. Zaman geçtikçe bu konuda daha fazla bilgi sahibi oldu. Babası köyden göç edince atlardan ayrılmak zorunda kalmıştı.

Bir keresinde babası pek âdeti olmadığı halde neşeli ve güler yüzlü idi. Hemen bunu fırsat bilerek ona sordu: "Benden kurtulma arzunuz depreştiğinde niçin at olmamı istiyorsunuz?"

Babası kaşlarını çattı, sert bir sesle cevap verdi:

- Atların öldürülmesini faydalı ve gerekli kılan haller vardır. Sen bu işlerden anlamazsın.

- Ama ben at değilim ki?

- Biliyorum... Biliyorum. İşte sırf bundan dolayı keşke Allah seni at olarak yaratsaydı diye arzu ediyorum.

Babası böyle diyerek sırtını döndü ve yürüdü. Ama o, ardından yetişip, yolunu kesti. Babası dikkatlice bakıp öfkeli gözlerle onu süzdü. O da boş yere babasının aklından geçenleri anlamaya çalışıyordu:

- Benden bu kadar mı nefret ediyorsun?

- Ben senden nefret etmiyorum.

- O halde neden böyle davranıyorsun?

- Senden korkuyorum.

Kısa bir sessizlikten sonra babasının yolundan çekildi. Babası geniş merdivenlerden inerken hayatının büyük bir çoğunluğunu yalnız yaşayan bu ihtiyarı ne kadar da çok sevdiğini hissetti. Gençliğinde vaktinin çoğunu atlarla geçirirdi ama o ansızın her şeyi terk etti. Hanımı, bir erkek çocuk dünyaya getirdikten sonra ölmüştü. Oğluyla birlikte şehre taşınmıştı. Bütün atlarını ve "Berk(Şimşek)", "Yırtıcı", "Beyza", "Esmer" isimli atlarının özgürce dolaştığı otlakları sattı. Babası niçin böyle yapmıştı? Hiçbir zaman bunu sormak aklına gelmedi. Sorsaydı da cevap almayı başaramazdı.

Babasını tanıyordu. Geçmişi konusunda babası; bin kere kilitlenmiş ve anahtarları okyanusun en derin yerine atılmış tahtadan bir sandığa benziyordu.

Bir kez daha bu hikaye onun zihnini meşgul etti ve ilk fırsatta en ince detaylarına kadar çözmeye karar verdi.

Bir gün babası, geride kalan akraba ve dostlarını ziyaret için köye gitti. Daha önceleri çok az inceleyebildiği babasına ait odaya çıktı. İlk defa duvarları süsleyen birçok tablo dikkatini çekti. Bunlar gerçekten çok güzel at resimleriydi. Bıçağı çekmecenin aralığına sokup açtı. Siyah, deri kapaklı bir defteri çıkarıp aldı, koltuğa oturdu.

Hayal kırıklığı büyüktü. Defterde kayda değer hiçbir bilgi yoktu. Sayılar, fiyatlar ve soylara ait isimler. Atların kaça alınıp kaça satıldığı ve yüzlerce yıl önceye dönük atların soyları. Defterin kenarlarına özensizce ara ara yazılmış hayalperest bir insanın deli saçması cümleleri.

"20.04.1929- Bana onu satmamı veya vurmamı söylediler."

Dikkatle sayfaları çevirdi. Kendisini, ipin bir ucundan tutmuş ve onu kaybetmekten korkuyor gibi hayal etti.

"01.12.1929- O benim için çok değerli. Onu öldürmem ya da satmam için ne kadar çok nasihatte bulunurlarsa bulunsunlar ondan ayrılamam."

"20.03.1930- Bunlar can sıkıcı hurafeler. Şimşek hayatımda gördüğüm, işittiğim en güzel ve uysal at. Onu öldürmeyeceğim!"

Son sayfada, bu tuhaf günlüğe titrek bir el şu son cümleleri yazmıştı:

"28.07.1930- Onu, sırtından nehrin kıyısına vahşice attı. Sonra toynaklarıyla kafatasını çiğnedi. Ön ayaklarıyla sürüklemeye başladı ve onu nehre itti. Ebû Muhammed atın kafasına bir kurşun sıktı."

* * *

Ebû Muhammed: "O atın doğduğunda, samanların üzerine düşüverdiğinde hemen öldürülmesi gerekirdi. Sonra öldürmek gerçekten zorlaşır. At, seninle bir ya da iki yıl yaşarsa kardeş gibi hatta kardeşten de öte olur. İnsan kardeşini öldürebilir mi? Allah uzun ömür versin ama baban onu öldürmeyi kabul etmedi. O atın gördüğü en güzel at olduğunu söyledi. Biz, bu cins atların her zaman güzel olduğunu ama bunun kendisini aldatmaması gerektiğini söyledik. Baban: 'Ama o soylu bir at' dedi. Biz de: 'Bu at, değerinden daha fazlasıyla sana zarar verecek' dedik. Ah! Allah uzun ömür versin, baban inatçı bir adamdı. Atı ne öldürdü, ne sattı ne de ondan kurtuldu. Biz ona: Ebû İbrahim! En azından ona binme.' dedik. Ama baban dinlemedi.

"Sen anneni hatırlamazsın. Annen çok güzel bir kadındı. Baban onu delicesine severdi. Biz bu yörede eşini baban gibi seven birini görmedik. Allah rahmet eylesin annen çok zeki ve güzel bir kadındı. Hatırladığım kadarıyla babanla bir yıl kadar yaşadı. At, anneni şu nehrin kıyısına sırtından atmadan önce seni dünyaya getirmişti.

Niçin o atı öldürmek istediğimizi soruyorsun? Evladım! Bu çok zor bir soru. Bu soruya ancak atlar konusunda uzman, bilgili insanlar cevap verebilir ve verilen cevabı anlayabilir. Ben ihtiyar bir adamım, neden benden başka birisine sormuyorsun?

Baban senden nefret etmiyor. Elinde küçük bir taşı bile taşıyamadığın günden beri senden korkuyor. Senin yerinde olsaydım ona sebebini sormazdım."

* * *

Niçin babası ondan korkuyor? Ama niçin sadece babası? Hastanedeki bütün arkadaşları onu güvenilir ve dürüst biri olarak tanıyorlar. Ömrü boyunca bir çiçeği bile incitmedi. Niçin babası dışında bir tek kişi ondan korkmuyor? Ameliyat etmesi için kendisine teslim olan, güvenen hastalarından bir kişi dahi ondan neden korkmuyor? Yüzü, korkuyu çağrıştıracak herhangi bir ifade de taşımıyor. Ama neden sadece babası ondan korkuyor?

Babasının odasından yükselen şiddetli acının çığlığını işitince hemen odasından fırladı, merdivenleri tırmandı, yatağının üzerinde kıvranan babasını görmek için kapıdan içeri daldı. Apandisitindeki aşırı iltihabın babasına sıkıntı verdiğini anlaması pek uzun sürmedi. Apandisiti her an patlayabilirdi.

Hasta bakıcılar sedye üzerinde babasını ameliyathaneye götürürken o açıklama istiyordu: "Ameliyatı kim yapacak?" Hasta bakıcılardan biri cevap verdi: "Şehirdeki bütün cerrahların en iyisi. Tabiî ki oğlun."

İhtiyar sedyenin üzerinde sıçradı. Kendisini tutan ellerden kurtulmaya çalıştı. Başaramayınca var gücüyle bağırmaya başladı:

- Başka bir doktor gelsin, oğlum değil. Başka bir kasap olsun, oğlum değil.

- Ama niçin? Binlerce ameliyat oğlunun ellerinde başarıyla tamamlandı!

İhtiyar sedyenin üzerinde kasıldı. Korku ve acı boğazına tıkandı. Bayılmamaya çalışarak öfkeyle bağırdı:

- O beni öldürecek... Beni öldürecek...

- Çok saçma!

- Saçma ya da değil. Beni kurtarmayı istiyor olsa dahi oğlumun ameliyathaneye girmesini istemiyorum. Onu orada istemiyorum.

Tartışmayı sürdürmek boşunaydı. Babasını bir çok insandan daha iyi tanıyordu. Boynunu büktü, bekleme salonuna tekrar döndü.

* * *

Ameliyatı gerçekleştiren doktor:

"İnan, babanın ameliyatı hayatımın en zor ameliyatı idi. Herhalde anestezi onu etkiledi, ameliyat boyunca konuştu durdu.

Baban, şeytanın bile anlamakta zorlanacağı gülünç hikayeler anlattı. Ebu Muhammed diye birinden söz etti, gerçi bu vurdumduymaz mahlukun kim olduğunu bilmiyorum, duygusuz birisi. Sahibi atını öldüremeyeceğine göre bu duygusuz adam atı öldürmüş.

Babanın o ata olan tutkusu ile ilgili söylediği sözleri duymanı isterdim. Annenden, onun güzelliğinden bahsetti. Tam bu esnada biraz ağladı, belki de ameliyathanedeki alkol kokusunun etkisi ile bilemiyorum, sonra annenin ölümünden "Berk" isminde birini sorumlu tuttu. Yeri gelmişken sahi bu Berk kim?

Baban otuz yıldan beri yanında olan bir attan bahsetti. Fırtınalı bir günde asil bir anneden ve bir bedevinin çölün bağrından çıkarıp getirdiği çölde yetişmiş bir babadan dünyaya gelmiş. Babana göre dünyadaki en güzel atmış. En ufak bir çirkinliğin bulunmadığı saflıkta parlak beyaz renkteymiş. Baban şunları söyledi: "Dünyaya gelen tayı görünce çitin üzerinden atlamış, baban bu bölümü en ince ayrıntılarıyla anlattı, atı ayakları üzerinde durdurmaya çalışmış. Ancak tay ayakları üzerinde diklince olan olmuş. Orada bulunanlar atın sağ tarafını tümüyle kaplayan kahverengiden kırmızıya dönüşen eğimli bükümlü büyük bir leke, iz görmüşler. Baban ilk anda bu lekenin kendisine çok hoş geldiğini söyledi. Ancak Ebu Muhammed çitin gerisinden bağırmaya başlamış: "Hemen bu atı öldürmeli!" Baban mahzun "Niçin?" diye sormuş. Ebu Muhammed: "Şu kan lekesini görmüyor musun? Bu leke; bu atın yüce bir insanın ölümüne sebep olacağı anlamı taşıyor. Bu at doğumuyla birlikte kurbanının kanını da yanında taşıyor. İşte bundan dolayı ona fazlaca alışmadan bu atı öldürmek gerekiyor."

Dediğine göre baban bu hurafeyi yıkmak istemiş, atı öldürmemiş. At, binişi güzel rahvan, itaatkar, zeki, çitler içerisinde bir sivrisineği bile incitmeden uzun süre yaşamış.

Baban bu arada sustu ve uykuya daldı. Doğrusunu bilmek ister misin? Anlattığı hikayeyi dinlemekten daha çok susmasına sevindim. Bu hurafe beni öyle cezp etmişti ki ameliyata yoğunlaşamıyordum. O susunca operasyon normal seyrine girdi.

Sen hiç hayatın boyunca böyle bir masal duydun mu? Doğumundan itibaren kurbanının kanını boynunda taşıyan bir at işittin mi? Baban bunu sofiyane bir iman ile anlatıyor. Ben çok şaşırdım... Bu uydurma masallar sebebiyle babanla hiç tartışmadın mı?"

* * *

Evine dönmek için hastaneden ayrılırken güneş doğmak üzereydi. Doktor arkadaşının söyledikleri kafasını döndürüyordu.

İşte hikaye buydu! Otuz senedir babasının taşıdığı korkunun hikayesi! Babası bunun için kendisinden korkuyordu. İşte sırf bundan dolayı bir at olmasını ve kafasına bir kurşun sıkmayı istiyordu!

Tamam hikaye bu!

Kahverengi leke. Sağ yanı ve sırtının büyük bir bölümünü kaplayan, rengi kırmızıya meyyal leke. Berk'in yanındaki leke gibi. Hurafede de geçtiği üzere kurbanının kanı. Şakalaştığı bir arkadaşı bu leke için bir gün şöyle demişti: "Hayatımda gördüğüm en büyük ben bu. Ama niçin kan lekesi gibi rengi kırmızıya yakın?!" İşte bu! İhtiyar babası ondan korkuyordu. Çünkü, sırtından atıp, kafatasını ezip, nehre sürükleyip ölümüne sebep olmadan önce, senelerce annesinin kanını taşıyan Berk gibi, o da yan tarafında doğumundan itibaren kurbanının kanını taşıyordu.

Babasının otuz yıl boyunca eziyet çektiği şey işte bu idi. Beynine bir kurşun sıkabilme hakkını elde etmek için at olmasını temenni etmesi bundandı!

İnsanların hayatlarını perişan eden saçma bir masal. Otuz yıl boyunca babasının içerisinde yaşadığı saçmalık. Baba ile oğul arasına çekilen korku setti. Niçin? Çünkü Ebu Muhammed hayretler içerisinde bırakan bu bulmacanın gerisindeki basit tıbbî yorumu bilmiyordu. Kırmızıya meyyal kahverengi leke.. Çünkü babası...

Ansızın yolun ortasında durdu ve düşündü:

"Babam bu hurafeyi bitirmek için çabaladı. Bu hurafeye meydan okumak istedi. Peki, netice ne oldu? Ebu Muhammed kazandı. Babam savaşı kaybetti ve bedeli ağır oldu.

"Kırmızıya çalan kahverengi leke. Biz bunun açıklamasını biliyoruz. Ancak niye leke burada da başka bir yerde değil bunu bilemiyoruz. Bunun bir işaret olması mümkün mü? Herhangi bir şeyin işareti? Ebu Muhammed annemin çok iyi bir binici olduğunu, atlara nasıl davranması gerektiğini iyi bildiğini söylemişti. O halde niçin Berk onu öldürmüştü? Hiçbir sebep yokken kafasını ezip nehre sürüklemede ısrar etmişti? Onu öldürmek için bu ısrar nedendi?

"Ebu Muhammed savaşı kazandı. Zavallı babam kaybetti. Savaşıyla birlikte gençliğini de kaybetti. Ancak o ihtiyar bir adam. Şu anda yeni bir savaşa, benimle savaşa girişti. Bizden kim acaba savaşı kazanacak!"

Az yürüdü. Sonra döndü ve durdu. Aklına korkunç bir şey geldi.

"Cerraha teslim oldum. Çok konuşan lüzumsuz bir doktor irademi elimden aldı. Bir hastanın hezeyanları beni üzdü. Hastanın konuştuklarına kulak vermesi ve ihmali sebebiyle onu öldürebilir mi? Eğer babam ölürse gerçek katil benim. Zavallı ihtiyarın bütün ayak diremelerine rağmen ameliyatı en güzel biçimde gerçekleştirebilirdim! Be hey akılsız sen ne yaptın?"

Bir süre durdu bekledi. Sonra döndü, hastaneye doğru koşmaya başladı. Güneş doğuyordu. Islak caddenin asfaltını koca koca ayaklarıyla çiğniyordu. Ayak sesleri atın tırıs yürürken çıkardığı ses gibi yankılanıyordu.

(El-Âsâr el-Kâmile, Muessetu'l-Ebhâsi'l-Arabiyye, Beyrut, c.2, s.511-522'den çevrilmiştir.)

- "Keşke at olsaydın da kafana bir kurşun sıksaydım!" Kafasına kurşun sıkılması için mutlaka bir hayvan olması gerekiyorsa niçin köpek, kedi, fare ya da başka bir hayvan değil de at?  
KırkpâreTümü »

» Suç Bende / Deniz Işık
» Sesinden İçmek Senin / İnci Okumuş
» Gittin / Ramazan Özer
» Akasya Ağacı / Atilla Akın
» Son / Senem Gezeroğlu
Edebiyat MasasıTümü »
» Geçen Ay Edebiyat: Kasım-Aralık 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Mart-Nisan 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ocak-Şubat 2009 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Aralık 2008 / Elif Hafsa Katırcı
» Geçen Ay Edebiyat: Ekim-Kasım 2008 / Elif Hafsa Katırcı
e-sohbetTümü »

» Rasim Özdenören: "Herkes Yaptığı İşin Hakkını Vermeli" / Söyleşi: İslam Doğan - Ahmet Biçer - Mehmet Emre Küçüktürkmen
» Cihan Aktaş: "Müslümanlar Sağcılıktan Ayrışmaya Devam Ediyor" / Röportaj: Nurullah Turan
» Turan Koç: "Düşünce Varlıkla Buluştuğu Yerde Şiirleşir" / Röportaj: A. Ömer Yavuz - M. Derviş Dereli
» Halit Esendir: "Siyaset ve Eğitimle Uğraşan, Gündemi Takip Eden Herkesi İlgilendiren Bir Eser" / Röp: Yüsra Mesude
» Mustafa Özçelik: "Nasreddin Hoca'yı Mevlana ve Yunus Emre'den ayırmak mümkün değil" / Röportaj: Yüsra Mesude

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!