[ Haberler -> İletişim Haberleri ] Türk Çizgi Filmciliğini Mahveden Hata Ali Murat Güven 12.10.2009 - 22:12 Eğer, 1951 yılında Amerikalı bir laboratuar teknisyeninin akıl almaz salaklığına toslamasaydı, Türk çizgi filmciliği belki de bugün "animasyon sinema" alanında dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında yer alacak, ülkemizde de "Külkedisi", "Fantasia", "Mısır Prensi" ya da "Arslan Kral" gibi unutulmaz animasyon klasikleri üretilebilecekti. Bundan tam 52 yıl önce banyo işlemleri için ABD'ye gönderilen ilk uzun metrajlı Türk çizgi filmi "Nasrettin Hoca", California'daki ünlü bir laboratuarın yetkilileri tarafından yanlışlıkla "çöpe atıldı". Ve bu inanılmaz hata, Türk animasyon sanatçılarının geleceğe dönük bütün umutlarını da bir daha kolay kolay toparlanamayacak şekilde tahrip etti.
Amerika, yalnızca Süleymaniye'deki askerlerimizin başına torba geçirmekte ya da Ege'de savaş gemilerimizi batırmakta değil, geçmişte zaman zaman sanatçılarımızın başına türlü çoraplar örmekte de pek mahir olmuş bir ülke. Türk sinema tarihinde bir çok açıdan bir "ilk" olan efsanevî filmimiz "Evvel Zaman İçinde: Nasrettin Hoca, Keloğlan ve Gülderen Sultan"ın başına gelenler üçüncü dünya kültürlerine karşı sergilenen bu kaba-saba ve özensiz yaklaşımın az bilinen bir başka örneğini oluşturmakta...
Türkiye'de yapılan ilk çizgi yapıt unvanına sahip "Evvel Zaman İçinde", aynı zamanda da ilk renkli filmimiz olma özelliğini taşımaktaydı. Animasyon film çalışmalarının emekleme devrelerinde riskleri azaltmak adına genelde kısa metrajlı öykülerin tercih edilmesine karşılık, yönetmen Turgut N. Demirağ büyük bir cesaret örneği göstererek Türkiye'nin ilk çizgi filmini uzun metrajlı olarak tasarlamıştı. Çekimlerine 1947 yılında başlanan film, döneminin bütün önemli çizerlerinin (ki, o tarihlerde henüz "çizgi film sanatçılığı" diye bir meslek yoktu, bunların büyük bölümü reklâm illüstratörleriydi) ortak katkısıyla hazırlanmaktaydı. Görüntü yönetmeni Yüksel Ünsal ise bu kalabalık ekibin şefliğini yürütüyordu.
Dört yıllık emek, onbinlerce kare çizim... "Evel Zaman İçinde"yi tam dört yılda ve büyük sıkıntılar içinde tamamlayan yönetmen Demirağ, 1951 yılında filmi bir dizi teknik işlem için ABD-California'daki ünlü bir laboratuara gönderdi. Yaklaşık 90 dakika uzunluğundaki film, kabaca bir hesapla, tamamı renklendirilmiş olan 100 bin kare çizimden oluşmaktaydı.
Demirağ filmi 16 mm. kamerayla çekmişti ve yapıtın sinemalarda gösterime çıkabilmesi için 35 mm. profesyonel formata basılması gerekiyordu. O tarihlerde ise Türkiye'de bu işlemi başarıyla gerçekleştirebilecek bir tek laboratuar bile yoktu. Bu amaçla master film ve ona bağlı bütün ek çekimler "büyültme" (blow-up) çalışması için topyekün ABD'ye gönderildi.
İnanılmaz ihmalle gelen yıkım Yönetmen Turgut Demirağ, uzunca süre Calfornia'daki laboratuarda kalan filminden hiç bir ses çıkmadığını görünce, büyük emek verdiği yapıtının akıbetini öğrenmek üzere Amerikalılarla bir dizi yazışma gerçekleştirdi. Önceleri mırın kırın eden Amerikan şirketinin yetkilileri en sonunda baklayı ağızlarından çıkaracaklardı. Laboratuar kısa süre öncesinde bir başka adrese taşınmış, bu taşınma işlemi sırasında da bir Amerikalı teknisyen Türkiye'den gönderilen bobinleri "ıskarta filmler" sanarak şehir çöplüğüne göndermişti! Amerikalı yetkililer işi olabildiğince pişkinliğe vurmaya çalışırken, bu vahim hatanın Türkiye cephesindeki yankılarını ise kavrayabilmekten acizdiler. Çöplüğe giden şey yalnızca alelâde bir film bobini değil, aynı zamanda da düzinelerce insanın dört yıllık el emeği ve göznuru, yanısıra da geleceğe dönük umutlarıydı.
Tazminat, emeği geri getirir mi? Çılgına dönen yönetmen Demirağ, her türlü fedakârlığı göze alarak, sorumlu laboratuar aleyhine ABD mahkemelerinde tazminat dâvâsı açtı. Yaklaşık iki yıl süren duruşmaların sonucunda laboratuarı kusurlu bulan Amerikan Bölge Mahkemesi, dâvâlının Demirağ'ın yapımcı şirketine 82 bin 500 dolar tazminat ödemesini kararlaştırıyordu. Bu, o dönem için hayli yüksek bir tazminat rakamıydı, ancak elbette ki büyük umutlarla yapılan ilk Türk çizgi filmini asla geri getiremedi.
Dâvâyı kazanmış olmalarına rağmen büyük bir moral bozgunu yaşayan Türk çizerleri, ondan sonra da bir daha uzun yıllar boyunca başkaca bir sinema filmi için ellerini fırçalarına uzatmayacaklardı. Yapılanlar, siyah-beyaz, kısa metrajlı, çoğunlukla da reklâm filmciliğine yönelik yüzeysel işlerle sınırlı kaldı. Ta ki, 1990'lara kadar...
Kendilerine gönderilen bir kaç bobin filmi etiketleyip koruma altına almaktan aciz olan bir Hollywood laboratuarı -kasıtlı olmasa bile laçkalığı nedeniyle- gelişmekte olan bir ülkenin ulusal sinema endüstrisine işte böylesine ağır bir darbe vurmuştu. Bugün bile bir çok çizgi film sanatçısı, Türk animasyon sektöründeki derin atâlet ve o hiç bitmeyen keyifsizliğin nedenlerini sayarken, "Evvel Zaman İçinde"nin başına gelen bu talihsiz olayı önde gelen gerekçeler arasında anmaktadır.
BU KARELERİ ÇOCUKLARIMIZ ASLA GÖREMEDİ : Yukarıda, ilk Türk çizgi filmi "Evvel Zaman İçinde"nin çizim çalışmalarından geriye kalan birkaç eskizden biri görülüyor. Dönemine göre mükemmel sayılabilecek bir görsel dille hazırlanan bu öncü eser, Türkiye Cumhuriyeti'nde yetişen genç nesillerin hiçbiri tarafından izlenemedi. Onun boşluğunu "He-Man" ya da "Voltran" ile ikame ettik!
yenişafak |
|
|
|
Amerika, yalnızca Süleymaniye'deki askerlerimizin başına torba geçirmekte ya da Ege'de savaş gemilerimizi batırmakta değil, geçmişte zaman zaman sanatçılarımızın başına türlü çoraplar örmekte de pek mahir olmuş bir ülke. |
|
|