Caz müziğinin ve vurmalı çalgıların dünyadaki en bilinen isimlerinden biri olan Okay Temiz'i hâlâ tanımayan varsa belli bir ritim eşliğinde iki eliyle birden kafasına vurabilir. Annesinin, pilot eşine her akşam uduyla çaldığı klasik Türk müziği kadar kendi koyun ve keçilerinin çanlarıyla da müzikal altyapısının temellerini oluşturan Temiz, yerinde durmayan parmaklarıyla ritme kaptırmış kendini.
Çocukken annesinin kırılan cümbüşüne koyunlarından birinin derisini gererek ilk davulunu yapan Temiz, enstrüman yapma tutkusundan hiç vazgeçmemiş. "6 yaşında traktör kullandığım için çocukken 'Ferguson', sanat okulunda da iş yapmak yerine elimdeki malzemeyle ritim tuttuğum için 'Bateri' lakabını takmışlardı. Şimdi bile yurtdışından aldığım farklı enstrümanları kendim yeniden yaptıktan sonra çalıyorum." diyen ünlü perküsyon sanatçısı, çocukken egzoz sesinden gelen arabanın hangi model olduğunu bildiğini söylüyor. 23 yıllık İsveç macerasının ardından Kuledibi'ndeki Ritim Atölyesi'nde dersler veren Okay Temiz, şu ana dek 66 albüm çıkarmış ve 3500 civarında konser vermiş. Ada Müzik'ten bu hafta çıkacak "Yihhuu" albümü de yolda. "Hayatta en çok istediğim şey, ritmin eğitim müfredatımıza girmesidir. Çünkü müzik olmadan ritim vardı kâinatta." diyen sanatçı, siyasetçilerin kafasında bir 'ide' olmadığı için müzik alanında gelişme kaydedemediğimizden şikâyetçi. "Kültür bakanları ve gelip geçmiş bütün politikacılar ile medya bize müziğimizi unutturdu. Tansu Çiller'in, Demirel'in ve Özal'ın ağzından bir kez 'kültür' kelimesi duymadım. Onlar Muazzez Abacı ile şarkı söylerler, ama Türkiye'nin tanıtımı için bir şey yapsan orada yoklar kardeşim!" diyen Temiz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın dillendirdiği 'Mistik Medeniyetler Buluşması' konseri için hazır olduğunu; ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan henüz bir sonuç çıkmadığını kaydediyor. "2000 yılında mistik müzik alanında isim yapmış müzisyenleri buluşturmayı düşünmüştüm. Lennart Aberg, Demis Roussos, Feyruz, Trilok Gurtu, Bulgaristan'ın 22 kişilik kadın korosu gibi her ülke ve dinden 65 kişilik sanatçıyı dünyada ilk kez burada buluşturabiliriz." diyen Okay Temiz'in bir isteği de 'Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ndeki akıl hastaları ile birlikte müzik yapmak. Temiz, Ömer Faruk Tekbilek'in Türk müziğinden çok Arap müziği yaptığını, İlhan Erşahin'in ise caz kulübü açmasındansa müziğine devam etmesi gerektiğini belirtiyor. "Sufi müziğini cazla birleştirerek dünyaya duyuran kişi benim. Birileri 'Romanlar'ı dünyaya ben duyurdum.' diyor. Ben bunu yaptığımda kısa pantolonla dolaşıyordu o." diyen ritim ustası Temiz, dinlenmek için ise sessizliği tercih ettiğini söylüyor.
Öğretmenin vurduğu yerde gül, Okay Temiz'in vurduğu yerde melodi bitiyor. Vurduğun zaman ses gelmeli mi?
(Gülüyor) Vurmasını biliyorsan evet, ama çok dikkat etmek lazım. Ses gelir de, doğru yerde doğru ortamda vurmalı. Vurgulu çalgılar dünyası çok geniş. Vurgulu çalgılar ustasıysan çalacağın değişik enstrümanların orkestraya vereceği renkleri bilmen ayrı bir sanat.
Bu kadar çok çeşitli aletle haşır neşir olmak, onların dilinden anlamak küçük yaşlardan beri nasıl bir ruh disiplini gerektiriyor?
Bir kere çok dürüst olmak lazım. Müzik riya kabul etmez; bu ticaret, politika değil. Sanatçının kendisi için çalması, halk için yaptık diye yola çıkmaması lazım. Bu ciddiyetin içerisinde, başkaları için bir şey yapmamak geliyor en başta. Vurgulu çalgılar için büyük tecrübe lazım. Bu bir anda ve okulda öğrenilecek bir şey değil, sonu da yok. Dünyada binlerce alet var ve hepsinin de çalış teknikleri ayrı. Bir kemancı, kemanını bilir. Ama bunu çalacak adam, ağaç dallarını ve yaprakları nasıl çalacak, rüzgâr sesini nasıl kullanacak, nerede neyi ne kadar kullanacak? Bu çok çok tecrübe isteyen ve aynı zamanda zevkli bir iştir. Bizim çingenelerin de muazzam fantastik teknikleri var; ama bir orkestraya koyduğun zaman ne yapacaklarını bilmiyorlar.
İlk ve son çaldığınız enstrümanların farkı ne?
Benim ilk çaldığım enstrüman annemin kırılan cümbüşünün haznesiydi. Çatalca'da idi evimiz. Koyunlarımız vardı. Benim kadar toprağı bilen çok az kişi vardır. Cümbüşe deri gerdim, o ilk davulum oldu. Annem her akşam pilot olan babama müzik çalardı. 1950 senesinde biz de dört tane traktör vardı. 6 yaşımda traktör kullanıyordum. Demir kaynağı, elektrikle falan uğraşmayı o zaman öğrendik. Radyolarda Balkan folklor müzikleri çalınırdı, onları dinlerdik. Türk sanat müziği yoktu o zamanlar. Zaten sevmiyorum, popun başka şekli o. Hep yalvarma, yakarma... Çok eskiler, klasiğe yakınlar başka. Benim Türk folklorunu kullanmam oradan geldi. Son olarak yaptığım alet 'elektrikli sihirli piramit'. İlki son derece etnik ve doğaldı, son yaptığım ise en son İsveç teknolojisi ile yapıldı.
Müzikal olarak hangisi kulağınıza daha yakın?
Etnik olan tabii ki. Birinde parmağını dokunduğunda çalıyor, diğerinde insan gücü harcıyorsunuz. Akustik çalmak her zaman keyif verir bana. Eller serbest olacak. Darbukayı da kolumun altına alıp çalamam. Beni en iyi ifade eden enstrüman davuldur. Trompetçi olmak için girmiştim okula. Dişlerimden dolayı olmaz dediler, davul verdiler. Çok kızdım, davulcu oldum.
Konser için gittiğiniz her ülkeden müzik aleti topluyor ve çalıyor musunuz?
Hep. Ama Türkiye'de kendim yorumlayarak yeniden yapıyorum bunları. Ayrıca "Elektrikli sihirli piramiti", deve ve koyun çanlarından yaptığım "Artemiz" isimli metal bir alet var bana ait. Sanat okulu mezunuyum ve elektriği kullanmasını biliyorum. İstanbul'da 7 darbukacı, 4 köylü davulu, 4 zurna ile açık havada konser verdik, ayakta dinlendi. Darbuka yalnız Türkiye'deki gibi ortama göre çalmak değil, 10 dakika sonra tekrar oluyor. Niye? Afrika'yı, Çin'i, Japonya'yı dinlemiyorlar. Bizim darbukacılar sabahtan akşama kadar hiç durmadan çalıyorlar, boşluk yok. Ama ezanda, kasidede bir boşluk var. Bir içini çekiyorsun, nefes alıyorsun. Hindistan'da, Pakistan'da, Japonya'da ve kendi müziğimizin içinde bu var. Ben değişik formlarda çalıyorum. İklim de etkiler. Kulağın ve gözün açık olacak, doğayla iç içe olacaksın. Pop müziğine bakın, bir tane tabiat için, annesi için yazılmış şarkı var mı? Hep ağlamaklı, rezil şeyler...
Neyi kaybettik biz?
Her şey tabiatta var. Zeybek bile kartaldan esinlenilmiştir. Kültür Bakanları, gelip geçmiş bütün politikacılar ve medya unutturdu. Tansu Çiller'in ağzından bir kez 'kültür' kelimesi duymadım. Demirel'den ve Özal'dan da. Muazzez Abacı ile şarkı söylerler, ama Türkiye'nin tanıtımı için bir şey yapsan orada yoklar kardeşim. Kafalarında ide yok, ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Müziğiniz Türkiye'de anlaşılmıyor mu peki?
Hayır, anlaşıldığını düşünüyorum. İmkân yok. Anadolu'ya giden bir pop kumpanyasının içine, 'Gel Okay Abi, çalar mısın?' deseler, oradaki insanlara ulaşmak için gider çalarım. Ama menajerlerden dolayı bizim de orada çalmamızın imkânı yok gibi. Bu popçu ve şarkıcı furyası almış götürmüş. Eğlence müziğinin içine şarkı girdiği zaman müzik biter.
Peki Okay Bey, ne yapmak gerekiyor kaybettiğimiz tınıyı yakalamak için?
Kültür Bakanı, müzisyenlerle beraber ciddi olarak tavır koyarsa ve radyo ve TV programları hemen değişirse, belki bir buçuk nesilde değişir. Başbakan Tayyip Bey 'Mistik Medeniyetler Buluşması' diye bir şey söylemişti. Ben 2000 yılında bu alanda isim yapan müzisyenleri buluşturmayı düşünmüştüm. Müzisyenlerin çoğunda mistisizme ilgi var. Bütün baba müzikçiler Hindistan'a gitmiştir; o boşluklar, derinlik filan... Saksafoncu Lennart Aberg, İstanbul'a gizlice gelip kiliselerde 4 kez konser veren Demis Roussos, Feyruz, Trilok Gurtu, Bulgaristan'ın 22 kişilik kadın korosu... Her ülke ve dinden 65 kişilik sanatçı olacak. Dünyada eşi benzeri olmayan bir dünya orkestrası olacak. Tayyip Bey 'yapalım' dedi, ama Kültür Bakanlığı'ndan hâlâ haber gelmedi. Bunun dışında en istediğim şey, ritmin eğitim müfredatına girmesi. Müzik olmadan ritim vardı kâinatta. İnsana güven, moral veriyor. İsveç'te başladım spastik çocuklarla eğitime. 'Sen peygamber misin?' diye sarıldı aileler, ağlıyorlar. Türkiye'de Sabancı'da da yaptık, herkes çok memnun ama bir müdür de aşağıya inip, 'Okay Temiz ne yapıyor?' demedi. Her yer çekemeyen insan dolu.
Albümlerinizin her birinin farklı olmasının nedeni her telden çalmanız mı?
Anneden duyduğum klasik müzik ile koyun-keçi-deve çanı bu işin temeli. Çaldığım enstrüman ve gruplar dolayısıyla da farklı eserler ortaya çıkıyor. Kendi müziğini alıp da dünya müziğiyle evrensel şekilde buluşturan bir müzisyenimiz yok neredeyse. Vallahi yok! Biri yama yapıyor, biri çingenelerle Amerika'dan aldığı müziği birleştiriyor. İlhan Erşahin, Özcan Deniz'le birleştirdi. Tek başına ne güzel çalabilirdi oysa.
Var olan enstrümanlar duygularınızı ifade de yetersiz mi kalıyor ki yenilerini yapıyorsunuz?
O dizayn tutkumdan kaynaklanıyor. Müzisyen olmasaydım araba dizayn ederdim. Bir şeye şekil vermek hoşuma gidiyor. Müziğin tornacısıyım, tesviyeciyim. Sanat okulunda keski için demir veriyorlardı; cezve, tabak yapmak için. Ben çekiçle tak taka tak taka, 9-8'lik ritim tutturuyordum. Ölçü kaçıyordu. (Gülüşmeler) Bateri diyorlardı bana, çocukken de Ferguson Okay'dı adım. Her türlü boyaya girdim. Her aleti, müziğin içinde kullanma şeklim benim tarzımdır.
Mercan Dede'ler, Ömer Faruk Tekbilek'ler henüz ortada yokken sufi damarı gören ve bunu 'Zikir', 'Tekke', 'Derviş' albümlerine alan bir kişisiniz. Bu türden vaz mı geçtiniz?
Kimse yapmadan yaptım. Sufi müziğini cazla birleştirerek dünyaya duyuran kişi benim. Büyük hüsnü kabul gördü. Hemen onun yanında Romanları, çingeneleri de çıkaran benim. Birileri 'Ben çıkardım' diyor. Ben çıkardığımda kısa pantolonla dolaşıyordu o. Dinsel tını ve ezgileri hep kullanıyorum. Çünkü sufizm alanını hem seviyorum, hem de kıymetli bir alan. Doğru düzgün materyal. Oradaki boşlukları, mesajı, yumuşaklığı... Cazcıların bundan esinlenmeli.
Çöpçüler, işadamları, Ramazan davulcuları... Her meslek grubuyla, onların kullandıkları alet edevatlarla müzik yapıyorsunuz. Sırada kim var, tellaklar mı?
(Gülüyor) Mazhar Osman'da, eski bir başhekim bir konser yapalım demişti. 'Hay yaşa ya!' demiştim, delilerle konser fikri için. Ama olmadı. teklif gelirse yaparım.
Son albümünüz 'Yihhuu'da ilk kez bir solust kullanıyorsunuz. Nasıl buldunuz?
İyi oldu. Türkiye'de şarkıcılar teksti aldığı zaman yapacağı bir şey kalmıyor, o sözlere bağlı kalıyorlar, sıfırlar. Senem öyle değil. O müziği öğrenmek için senelerce Avrupa'da kaldı. İnsan sesi, dünyanın en modern enstrümanıdır, üzerine yok. O yüzden bizimkilere vokalist diyemiyorum, şarkıcı diyorum.
Kalbin ritmini dinlemek iyi değil
Doğada sesler mi etkiler, renkler mi?
Renkler. Çünkü onları hemen görüyorsun. Ses için uygun yerlerde olman lazım. Hayvan seslerini, ağaçları, denizi, rüzgârı duyman lazım.
Cızzt cızzt ses çıkaran printer'lar vardı. Ondan ilham aldınız mı?
(Gülüyor) O son derece çirkin ya. Ama daktilo ve eski telgrafların sesi güzeldir. Çocukken egzoz sesinden arabaların hangi modelde olduğunu tanırdık. Hastaydık buna birkaç kişi.
Sofrayı orkestra, tabak-kaşıkları da müzik aleti gibi mi görüyorsunuz?
Onlarla her zaman ses çıkarırım. Kütahya'da porselenlerden, yapı fuarında mdf'lerden, fabrikada seranitten yaptım. Her şeyden ses çıkar.
Kaç konser verdiniz bugüne dek?
Onu hesaplayamadık ya! 3 bin 500'e yaklaştı. 15 yıldır pek konser yapmıyorum. Yurtdışını da azalttım. Sanatçıların 'Okay buradaymış' deyip buraya gelmeleri daha güzel. 'Mehteran' albümümde Yunan, Senegalli, Bulgar, Rus sanatçılar var. Bu savaş orkestrasını onları yenmek için yapmışız, onların müzisyenleri geldi, aynı materyali bunun içerisinde çaldılar. Hiç kimse yazmadı bununla ilgili.
Ritimle çalan birisi olarak dinlenirken ne tercih ediyorsunuz?
Sessizlik... Deniz kenarına gidip dalgalarla bir saat durmak yetiyor.
68 yaşında bir ritm sanatçısı olarak kalbinizin ritmi nasıl?
(Gülüyor) Düzgün. Grafiğini de çektirdim, tertemiz. Ama kendi kalbinin sesini dinlemek iyi bir şey değil. İntihar eden saksafoncumuz İsmet Sıral; 'Okay, iç organlarımın sesini duyuyorum.' derdi.
Ömer Faruk Tekbilek, Arap müziği çalıyor; İlhan Erşahin sadece müzik yapmalı
Ritm Atölyesi'nde öğrencilere ders veren Okay Temiz'e, ünlü isimleri sorduk:
Ömer Faruk Tekbilek: O Türk müziğini daha bilmeden Arap müziği çalmaya başlayan bir arkadaşımız. Arap ve arabesk ezgiler fazla, ilk notadan itibaren. Yarın bir festivalde Türk sanatçısı olarak lanse etmek istemem. Dünya müziği olarak çalar; ama Türk müziği değil çaldığı.
İlhan Erşahin: Türk motiflerini öğrenmek isteyen meraklı bir arkadaş. Yalnız caz kulüpleri açıyor, yanlış bir şey. Müzisyenin çalması lazım.
Mercan Dede: Müzikteki son değişimin içindeki en akıllı adam. Efektleri çok güzel kullanıyor. Zaten en iyi neyi, flütü ben çalıyorum iddiası yok.
Burhan Öçal: Muazzam bir tekniği var, tekniğine hakim birisi.
Ritim Ustası Okay Temiz: En Sevdiğim Müzik Sessizlik, H.Salih Zengin, Zaman Pazar, Sayı 13.
Annesinin, pilot eşine her akşam uduyla çaldığı klasik Türk müziği kadar kendi koyun ve keçilerinin çanlarıyla da müzikal altyapısının temellerini oluşturan Temiz, yerinde durmayan parmaklarıyla ritme kaptırmış kendini...