« Anasayfa | Künye | Arşiv 18 Mayıs 2024, Cumartesi
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
Edeb Yahu
Nedret Kudret
Erdem Bayazıt Ey!

Gölgelik
Köksal Alver
Tek Söğüt

Dil Ağacı
İbrahim Demirci
Kafı Yutanlar

Kelimeler ve Şeyler
Abdullah Harmancı
Seni Ne İhtiyarlattı?

Mızrak ve İlmihal
Ahmet Murat
İmamın Hatırlanışı

Saksağan
Osman Özbahçe
Dünya Aklıma Yatmıyor

Şiir Çıkmazı
Mehmet Solak
Kimi, Nereye Götürür Şiir?

[ Edebiyat -> Metinler ]

Sorgulama / Duran Çetin

01.04.2000 - 16:00

Kaybettiği yolunu saatlerdir arayan birisinin bezginliği yüzünde izler bırakmıştı. Yılgın gözler, boş boş baktı. Masada oturan lisedeki hocasının yanına geldi. Selam verdi ve oturdu. Saçları dökülmüş; dökülen yerdeki güneş yanıkları dikkat çeken hocası Faruk Bey:

- Hoş geldin Asuman, dedi.

- Hoş bulduk, sağolun hocam.

- Kız! Hiç değişmemişsin. Aradan geçen bunca yıl var.

- Üç yıl geçti ama, siz bana sorun değişip değişmediğimi.

- Dur hele! Ne oluyorsun? Birazcık soluklan. Sınıfta da hep konuşurdun, fırsatları hiç kaçırmazdın.

- Sonuca bak hocam. Ne olduk şimdi?

- Yaşıyorsun, sağlığın yerinde. Şükredecek çok şeyin var demektir.

- Orası öyle ama!

Faruk Bey, Asuman'ın sıkıntısını anlamıştı. Buraya da onun için gelmişti. Gözlüklerini çıkardı masanın üzerine koydu. Elleriyle gözlerini birkaç kez sıkıştırdı, ovaladı. Ellerini şakaklarıyla alnında dolaştırdı. Asuman'ın ellerinin titrediğini gördü. Sıkılmasın diye hemen gözlerini kaçırdı.

Boynunda takılı çantasını kucağına bastırmış, metal düğmesiyle durmadan oynayan Asuman, telaşlı, sıkıntılı, karamsar tavrıyla:

- Polyannacılık oynamak istemiyorum, bıktım bundan. İnsan her zaman iyi olamaz. Kişiliğim yok oldu. Ruh sağlığım bozuldu. Yıprandım, bittim hocam.

- Neden bu kadar karamsarsın? Buna hakkın yok.

- Nasıl olmayayım. Ailemin çektiği sıkıntının verdiği vicdan azabı beni çok üzüyor, kendi kendimi yiyip bitiriyorum. Benden ümitliydiler, emek verdiler. Sonuç ne oldu? Kocaman bir hiç. Babamın ilgisizliği, boş vermişliği daha da kötü.

Gözleri dalgınlaştı, dalgasız denizdeki sandal gibi durgun, hareketsiz ve sakin. "Bana bir şeyler söyle", der gibi baktı hocasına. Kedisini bu azgın okyanustan sağ çıkaracak bir rota çizmesini istedi davranışıyla.

- Halini anlıyorum, dedi. Zor çok zor. Ama hayatın devam ettiğini anlayacak kadar zekisin. Kendini sorguladığın zaman çoğu meseleyi çözeceğini biliyorum. Bu kadar karamsar olman sana yakışmıyor. Sen canlı, hayat doluydun. Hâlâ da öylesin.

- Hocam, size öyle demek düşer. Ben kendimi hep sorguluyorum. Gecemi, gündüzümü hatta rüyalarımı bile. Okul bitti, üç yıl geçti. Nereye kadar? Üniversiteye giden arkadaşlarımla ilk zamanlar telefonlaştık. Sonra? Sonrası olmadı, olamazdı zaten. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Boş durmak, boşta kalmak beni çok sıkıyor. Her an benim için azap gibi. Arkadaşlarım ile ilişkilerim sıfır. Beni unuttular. Zaten ne yapabilirler ki? Ben bunu da aştım. Ama rahatlayamıyorum. Bunca kitap okudum. Bana ne sağladı?

- Dur hele! Kitap okuman senin kültürünü, görgünü, kişiliğini yüceltir, güzel insan olmanı sağlar. Okumaya devam etmen senin için iyi bir yol olabilir. Okuduklarını başkalarıyla paylaşman, onları anlatarak faydalı olman, hayata olan ilginin bağını güçlendirir. "İnsanın en faydalı olanının, başkalarına faydalı olan" olduğunu biliyorsun. Birkaç kişiye gerçeği, güzeli ve anlamlı işi öğretsen, kendine olan güvenini sağlamış olmaz mısın?

Kucağındaki çantasının kopardığı düğmesini, montunun cebine koydu. Ayak ayak üstüne attı. Siyah gömleğinin altında sarı tişörtü görünüyordu. Zaman zaman kırmızı başörtüsünün ucunu parmaklarıyla çekerek düzeltiyordu. Cebindeki siyah gözlüğün ucu görünüyordu.

Biraz daha sakinleşmiş; durulmuş bir halde:

- Hocam, doğru söylüyorsun da, benim gibi çoğu zaman zikzaklarla dolu bir hayatı olan ne yapabilir ki? Vicdan azabı çektiğimi söylemiştim. Annem... Kadıncağız benim için uğraşıyor. Normal bir kızın yapması gerekli olan çeyizlerimi hazırlamamı istiyor. Yapmayınca da küplere biniyor. Kadın haklı serzenişlerinde. "Kızım, bu gidişle evde kalacaksın", diyor. Bir şey diyemiyorum, içime atıyorum. Anneme kendimi beğendirmem lazım, bunun için bir şeylerim olmalı, ama yok. Çoğu zaman kendimi sığıntı gibi hissediyorum. Ümitsizce yaşıyorum.

Faruk Bey, gözlüğünü tekrar taktı. Asuman'ın anlattıkları canını sıktı, yüz ifadesi değişti. Yardımcı olabilmek için daha dikkatli konuştu:

- Ümidini kaybetme. Ümitsizlik akıllı insana yaraşmaz. Ümidini kaybeden her şeyini kaybeder. İnançlı insan ümitsizlik içinde kalamaz. Yarının ne getireceğini kimse bilemez. Problemlerin çözümünü zamana bırak. Kendine haksızlık yapıyorsun. Aynı zamanda ailene de haksızlık yapıyorsun. Kendini sığıntı gibi hissetmen oldukça yersiz. Hiçbir aile, çocuğunu sığıntı, fazlalık olarak görmez. Onların gayret, telaş ve arzuları mutlaka senin iyiliğin içindir.

- Evet. Ben bazen fazla sorgucu oluyorum. Bazen çok ciddiye alıyorum. Belki sorun etmeye bile değmez. Ama, sorunlar sorun edilmeli. Belki de ben onu yapıyorum.

Bu arada çantasının kapağıyla durmaksızın oynuyordu. Bazen anlamsızca gözleri derinleşiyor. Bazen de sığ sulardaki balığın hareketini takip edercesine cevval oluyordu.

- Dedikodu yapılmasından korkuyorum. Nasihat edilmesini istemediğim halde başkalarına nasıl bu işi yapabilirim? Elbette faydalı olmalıyım. Başkalarına yardımcı olmalıyım. Ama nasıl? Cahillerle uğraşmak çok zor. Beni anlamıyorlar, anlamak istemiyorlar.

Başını önüne eğdi. Bir an öylece kaldı. Hocasının anlattıklarını "evet" diyerek dinledi. Küçük yüzünü ekşitti, gülümsedi. Dudağını ısırdı farkında olmadan. Oturduğu sandalyede hafifçe doğruldu.

- Belki de okumanın yanında yazmak gerekli. Kendime güvenemiyorum. Ha, belki de çok iyi yazıyorum. Dostoyevski'yi sollayabilirim^. Suç ve ceza mı? Ceza ne zaman verilmeli? Yok yok. Okumak daha iyi, farklı okumak gerekir. Hep aynı tarz...

Dudağını büktü. "... mi yani", dedi.

- Görüyorsunuz halimi, kafam dingin değil. Karar verecek kadar da kendimi rahat hissetmiyorum. Yalnızım, yalnızları oynuyorum sürekli. Gerçeklerle yüzleşmek zor ama yapılmalı. Annemin "kitaplarla uğraşacağına biraz da çeyiz hazırla" baskıları yok mu? Çıldıracağım. Neymiş, teyzemin kızı yastık dolamasını bitirmiş, ne güzel olmuşmuş. El işi yeteneğim yok, canımı sıkıyor. Ben bunca yıl bunlar için mi okudum? Böyle olmamalıydı.

Ellerinin üzeri kireçlenmiş, belki de güneş yanığı, kıvrım kıvrım izler, yollar oluşturmuş, kavrulmuştu. Tarlada çalıştığı belliydi. Öğrencilik yıllarında görmediği sıkıntıları yaşaması, böyle düşünmesine neden olmuştu belki de.

Öğrenciyken bunları hiç düşünmemiş, hayal bile etmemişti. Ama o yıllarını da iyi değerlendirmemişti. "Keşke biraz daha çalışsaydım" sözlerinin de bir anlamı kalmamıştı. Çalışmalıydı zamanında. Bir kat daha fazla çalışsaydı, belki de bunlar başına gelmeyecekti. Gençlikte bunları düşünmek işine gelmedi. Vakit geçirmek, eğlenmek daha hoş gelmişti. Gırgır, şamata daha kolaydı.

Faruk Hoca, dikkatli, sessizce ve değer verdiğini gösterircesine dinledi. Asuman'ı rahatlatacak şeyleri düşündü. Boğazını birkaç öksürükle temizledi:
- Senin söylediklerin gibi birisi olup çıktığına inanmak istemiyorum. Sen, çoğu zaman sınıftaki arkadaşlarını yönlendirmede hiç zorluk çekmezdin. Bulunduğun ortamlarda bu fonksiyonunu yerine getireceğine de hâlâ inanıyorum. İçinde bulunduğun durumu açık yüreklikle değerlendirip, gerçekleri kabullenmede olgun davranış göstereceğini biliyorum. Kendini de, aileni de üzmeye hakkın yok. Onları da anlamaya çalış. Her şey üniversite demek değildir. Belki böylesi daha hayırlıdır. Nice üniversiteye gidip kişiliğini, her şeyini kaybedenler var. Hayırın nede olduğunu bilemezsin.

Faruk Hoca, uzunca bir konuşma yaptı. Asuman'ın sıkıntılı halini yok etmek için uğraştı.

Vakit bir hayli uzamıştı. Asuman'ın telaşlı sesi yükseldi:

- Hemen kalkmam lazım, geç oldu. Buraya gelirken bile izin almadım. İzin isteseydim bir sürü soru soracaklardı. Belki de izin vermeyeceklerdi.

- Bu da yanlış. Onlar anne-baba, her şeyi bilmeleri hakları. Keşke izin alsaydın. İstersen annenle ben konuşabilirim.

- Hayır, hayır. Teşekkür ederim. Buna ihtiyacım vardı. Çok iyi oldu. Sağolun hocam.

- Beni her istediğin zaman arayabilirsin.

Asuman'ın gergin yüzü yumuşamış, rahatlamıştı. Yüzünde hayat izi sayılacak gülücükler oluştu. Küçük siyah gözleri daha bir hayat doldu. Bu, Asuman'ın kendi sıkıntılarını anlatmasından mı, Faruk Hoca'nın anlattıklarıyla etkilenmesinden mi, yoksa bazı gerçekleri yeni kavramış olmasından mı, anlaşılamadı.

Kaybettiği yolunu saatlerdir arayan birisinin bezginliği yüzünde izler bırakmıştı. Yılgın gözler, boş boş baktı.  
Tekrar YayınTümü »

» Simetrim Kalkıyor Breh / Vural Kaya
» Edebiyat Ödüllerinin Günahı ve Sevabı / Refik Durbaş
» Yüzdeki Tırnak İzleri ve Pamuk Terörü / Kaan Arslanoğlu
» Sözleşme-II / Seyhan Arslan
» Meczubun Kefaret Bandoları / Vural Kaya
MetinlerTümü »
» İkiz Yörünge Üstü Bir Cambazın Tek Seferlik Dansı / Mehmet Uğraş
» Durak / Suat Alan
» Meydan ve Kahvehane / Necip Mahfuz'dan Çeviren: Yusuf Sami Samancı
» Mutluluk Hastalığı / Necip Mahfuz'dan Çeviren: Murat Göçer
» Fazilet Mükâfâtı / Reşat Nuri Güntekin (Çevrimyazı: Elif Hafsa)
e-sohbetTümü »

» Rasim Özdenören: "Herkes Yaptığı İşin Hakkını Vermeli" / Söyleşi: İslam Doğan - Ahmet Biçer - Mehmet Emre Küçüktürkmen
» Cihan Aktaş: "Müslümanlar Sağcılıktan Ayrışmaya Devam Ediyor" / Röportaj: Nurullah Turan
» Turan Koç: "Düşünce Varlıkla Buluştuğu Yerde Şiirleşir" / Röportaj: A. Ömer Yavuz - M. Derviş Dereli
» Halit Esendir: "Siyaset ve Eğitimle Uğraşan, Gündemi Takip Eden Herkesi İlgilendiren Bir Eser" / Röp: Yüsra Mesude
» Mustafa Özçelik: "Nasreddin Hoca'yı Mevlana ve Yunus Emre'den ayırmak mümkün değil" / Röportaj: Yüsra Mesude

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!