Bilge Karasu'nun bütün yapıtlarını yayımlayan Metis Yayınları, yazarın yapıtlarıyla ilgili değerlendirmeleri, dostlarının onunla ilgili anılarını ve kendisiyle yapılmış bir söyleşiyi de içeren Bilge Karasu Aramızda (Kasım 1997) kitabının yanına, Cem İleri'nin "Bir Bilge Karasu Okuması" alt başlıklı Yazının da Yırtılıverdiği Yer (Ekim 2007) adlı çalışmasını da ekledi.
Kitabın ilginç adı, Karasu'nun Göçmüş Kediler Bahçesi'ndeki "Masalın da Yırtılıverdiği Yer" metnine dayanılarak verilmiş.
Edebiyatımızın en özgün yazarlarından biri olan Bilge Karasu (1930-1995), mevcut anlatı ve anlatım biçimleriyle yetinmeyerek, hep farklı/yeni biçimlerle, söylemlerle yazmaya çalışmış; kurgusuyla, biçemiyle sıradan okuru zorlayan, yüzeysel bir okumayla yazınsal derinliğine, inceliğine ulaşılamayacak metinler üretmiştir. Karasu, denemeleri bir yana, çoğu anlatılarında bile yazı, yazma ve yazarı bir sorun olarak ele almıştır. Yazılarının yapısı/kuruluşu, biçim ve biçemiyle; başka türlü, başka bir kurgu ve dille nasıl yazabileceği düşüncesiyle, yani ne yazacağından çok nasıl yazacağıyla uğraşmıştır sürekli. Yapıtlarının deneysel, avangard, biçimsel, post-modern özellikler taşıması nedeniyle, bazılarınca aykırı bir yazar sayılan Karasu; Sevim Burak'ın bile "okunması çok güç" dediği bir yazardır.
Çok sesli müzik gibi
Tekrar tekrar okunup üzerinde düşünülünce, her seferinde yeni şeyler, yeni çağrışımlar/anlamlar bulmaya olanak veren kuruluşlarıyla, karmaşık üst yapılarıyla, bilerek gizli bıraktıklarıyla Karasu'nun yapıtlarının nasıl okunması gerektiğine ilişkin yollar/olanaklar arayan Cem İleri, kendi okumasıyla ilgili anahtarlar/olasılıklar sunuyor okura. Doğan Hızlan'ın "Çok sesli müzik gibidir onun metinleri." dediği Karasu'nun metinlerinin çok boyutluluğunu, yapıtlarının tümünü tarayarak derinliğine ele almak, büyük bir emek harcandığının göstergesi. İleri, metinleri üstünkörü okuyup geçmemiş; tekrar tekrar okuyarak, ayrıntılar üzerinde titizlikle durmuş, sorular sorup bunlara cevaplar aramış ve enine boyuna düşünerek, yüzeysel okuma alışkanlıklarını yırtmaya yönelik bir çalışma yapmış. Bu nedenle, tıpkı ele aldığı yazarın metinleri gibi, kolay-hızla okunabilecek bir kitap değil; her cümlesi, her paragrafı üzerinde durup düşünülerek, özgün saptamalarının çoğunun altı çizilerek okunması gereken bir kitap Yazının da Yırtılıverdiği Yer.
On beş yazı ile "Bilge Karasu Kaynakçası"nın da yer aldığı kitapta, kalıp sözlerden, beylik yargılara dayalı kesinlemelerden kaçınılmış. İleri, Karasu'yu ve metinlerini ne yeriyor ne de övüyor; alıntılarla, yazarın söylediklerini yineleyip kitaplarının özetlemesini de yapmıyor. Akademik yazıların-yayınların çoğunda gördüğümüz şekliyle, farklı görüşleri bir araya toplayıp yazılarını/kitabını dipnotlara boğmaktan da sakınmış. Karasu'nun, imge odaklı yazısını, yapıtının içinden konuşmasını anlayabilmek için; disiplinlerarası bir bakışla, imgeye, imaja, görüntü, plastik sanatlar ve müziğe de bakmanın zorunlu olduğuna değiniyor İleri. Okuduklarını başka dizgelerle karşılaştırıp bağlantılar kurarak, farklı sanat alanlarının yeni yaklaşımlarıyla geniş bir bağlam içinde inceliyor.
Kendi kendinin çırağı gibi çalışan Karasu'nun, çoğu metni deneyseldir, arayış içindedir. Onun yazılarını, "bir arayışın yazıları" sayarsak, İleri'nin kitabı da bunlar üzerine bir çalışma olarak görülebilir ki ikinci alt başlık olarak, Ahmet Oktay'ın bir denemesinden/kitap adından hareketle, "Bir Arayış'ın Yazıları Bir Yazının Arayışları" da uygun olabilir bence. Çünkü Cem İleri, "ben böyle okudum, anladım" deyip kesip atmıyor. "Bu yazı, başka nasıl okunabilir?" sorusuna cevap arıyor. Karasu'nun yazdıkları dışına götürmek istemiyor okuru: Yazara ve yaşamına, ne yazdıklarının sosyolojik, tarihsel arka planına, ne de yazınsal kuramlara, ideolojilere (bu tutumu tartışılabilir), bu paralelde yapılmış yorumlara, eleştirilere değer veriyor. Karasu'nun dilinin "takır tukur" olduğu, çeviri koktuğu, azınlık Türkçesine benzediği yönündeki eleştirileri "içi boş" olarak niteleyen İleri; yazarın bunu bilerek, dili yabancılaştırmak için yaptığını söylüyor.
Cem İleri, böylesine güç bir yazarın yazısı'nın nasıl yazılmış olduğu ve nasıl okunması gerektiğini; bunlara nasıl farklı yorumlar getirilebileceği üzerine ipuçları veriyor. Karasu'ya Borges, Becket, Calvino, Perec, Cortazar gibi yazarlar grubu içinde yer vermemiz gerektiğini belirterek Karasu'nun yapıtının "kurma kaygısından, biçimlerin oyunundan, sürekli kendine gönderen, kendini yineleyen, çeşitleyen düzenekler yaratma çabasından bağımsız" okunmaması gerektiğini vurguluyor. Okurun, metnin içinde örtük olarak bulunan anlamları, öteki metinleri görebilmesi, farklı yorumlara varabilmesi, kuruluş/işleyiş düzeneklerini, dil/biçim oyunlarını, imgelerini ve yinelemelerini fark edip çoğul imge ilişkileri ve çoklu biçimsel özellikleriyle açıkça söylemediklerini kavrayabilmesi için kılavuzluk ediyor. Bunu yaparken, ne metinlerdeki tek tek anlamları bulup çıkarmak ne de bunlara dayanarak tümel bir yoruma varmayı amaçlıyor. Yapmak istediği, Karasu metinlerinin farklı okuma olasılıkları ve yorumlara açık olduğunu göstermek; okurun okumasını sınırlandıracak kalıp anlamlandırma, yorum ve eleştirilerden kaçınmak. Ancak, İleri'nin kitabı da ele aldığı metinler gibi, bazen çok fazla virgüllü oldukça uzun cümleleriyle çok dikkatli, zorlu bir okumayı; bazı cümleleri, paragrafları da iki-üç kez okumayı gerekli kılıyor. Kitap, yazın kuramlarıyla, çağdaş edebiyatla ilgili güçlü bir birikim de istiyor okurundan.
Karasu okurları için
Kitap, özel olarak Karasu'yu okuma yanında; genel olarak, okuma alışkanlığımızı, okuduğumuz metinlerdeki incelikleri, ayrıntıları, gizlenmiş olanları ne kadar görebilip anlayabildiğimizi gözden geçirip sorgulamamız açısından da bir fırsat sunuyor. Bu özelliğiyle, Karasu'nun yazıları/yapıtları yanında, yeni bakış açılarına/okumalara açık olan çoğu çağdaş yazınsal yapıtın anlamlandırılma/yorumlama çabalarına yardımcı olabilecek bir kaynak kitap niteliğinde Cem İleri'nin kitabı ve Karasu okurları için gerçekten çok gerekli bir çalışma diye düşünüyorum.
Kitapta dikkatimi çeken iki noktaya da değinmem gerekirse; Karasu ile aralarında bağlantı kurduğu yazarlardan/düşünürlerden yaptığı alıntılarda, bazen kaynak belirtmiyor, bazen de sadece yazarın ya da yapıtın adını verip dipnot bilgilerini vermiyor İleri. Bir de, her ne kadar "gerçek" yerine "yazı"yı amaç edinse, yazma biçim ve sorunlarıyla ilgilense de; Karasu'nun yapıtlarının/metinlerinin toplumsal-tarihsel bağlamı açısından da değerlendirilmesinin gerekli olup olmadığı konusunda düşünmekten uzak duramıyorum. Çoğu yapıtında ana izlekler olarak yer verdiği kaçış, korku, ölüm izleklerini seçmesinde ve kendini azınlık, öteki olarak görmesinde özel yaşantısı ile babasının Yahudi olmasının; fantastiğe yönelişinde yaşadığı dönemin (12 Eylül döneminin) etkileri yok muydu?
Bilge Karasu Okuma Kılavuzu, Gonca Özmen, Kitap Zamanı, 4 Şubat 2008, s.34
Bilge Karasu'nun bütün yapıtlarını yayımlayan Metis Yayınları, yazarın yapıtlarıyla ilgili değerlendirmeleri, dostlarının onunla ilgili anılarını ve kendisiyle yapılmış bir söyleşiyi de içeren Bilge Karasu Aramızda (Kasım 1997) kitabının yanına, Cem İleri'nin "Bir Bilge Karasu Okuması" alt başlıklı Yazının da Yırtılıverdiği Yer (Ekim 2007) adlı çalışmasını da ekledi.