Yaratıcı yazarlık (creative writing), edebiyatı bir tür 'buluş'a indirgedi. Özellikle romanı, bir üslup meselesinden kurgulama maharetine dönüştüren bir yaklaşımdan söz ediyorum: Özgün -ve elbette ilgi çekecek- bir konu ve şaşırtıcı bir kurgu, hele Batı'da, bir romanı dikkat çekici kılmaya yetiyor neredeyse. "Creative writing"in gereklerini harfiyen yerine getirdiği için takdir edilen Orhan Pamuk'un yapıtlarındaki temel sorunun da aynı noktadan kaynaklandığını hatırlayalım.
Jay Parini'nin Son İstasyon (Merkez Kitaplar) adlı romanını, sözünü ettiğim eğilimin tipik bir örneği olduğunu unutmadan okumakta yarar var. İngiltere'de yaratıcı yazarlık dersleri veren şair Parini'nin, Tolstoy'un son yılını anlatan romanı da bir buluşa dayanıyor: Bir gün bir sahaf dükkanında, Tolstoy'a yaşamının son günlerinde sekreterlik yapmış olan Valentin Bulgakov'un günlüklerini keşfeden yazar, Tolstoy'un son yıllarına ait biyografik çalışmaları, anıları, günlükleri eşeleyerek bir tarihî roman yazmış.
Romancı değil, bilge Tolstoy
O kadim, "Tolstoy mu, Dostoyevski mi?" sorusuna yanıtı, birinci yazardan yana olanlar için Son İstasyon'un varlığı kuşkusuz iyi bir haber. Tolstoy'un sekreteri Bulgakov'un, karısı Sofya Andreyevna'nın, can yoldaşı Çertkov'un, doktoru Makovitski'nin ve kızı Saşa'nın gözüyle anlatılan şey, aslında büyük yazarın büyük yalnızlığı. Tolstoy'un yakın çevresindeki bu kişilerin birer roman karakterine dönüştüğü ve farklı bölümlerin onların ağzından aktarıldığı romanda -elbette "yaratıcı yazarlık"ın gereği olarak- Tolstoy'un kaleminden çıkmış mektuplar ve metinlerle Parini'nin "bağlama uygun" şiirleri de yer alıyor (İlknur Özdemir'in güzelim çevirisine karşın kitaptaki en kötü metinlerin bu şiirler olduğunu söyleyelim.)
Çevresindekilerin miras kavgası, kıskançlıkları arasında yavaşça ölüme giden, kiliseyle ayrı düşmüş, yazdığı her cümle tutkulu bir cemaat tarafından neredeyse kutsal sayılan ama 'yalnız' bir Tolstoy portresi çiziyor roman. Türkçede Tolstoy'a ilişkin fazla biyografi yayımlanmadığı da düşünülürse yazarın kendi döneminde nasıl bir konumda olduğunu görmek daha da ilginç hale geliyor: Farklı şehirlerde teşkilatlanmış "Tolstoycu" gruplar, yazarın yaşadığı Yasnaya Polyana'ya gitmeyi bir tür 'hac' sayan tutkulu müritler... Tolstoy'un, bugün bize çok da anlaşılmaz gelmeyen bu konumuna bakınca, Parini'nin, romancı Tolstoy'dan çok bir bilge kişinin portresini çizmiş olmasını pek de yadırgamamak gerekiyor.
Tolstoy'un ölüme yaklaşırken yaşadıklarına, hissettiklerine ilişkin iyi bir metin (roman değil) istiyorsanız, Son İstasyon'u okumalısınız; her ne kadar, Parini, Tolstoy'un tarafını tuttuğunu belli ederek romana zarar verse de. Roman, "herkes sevdiğini öldürür"ün başka bir ifadesi de sayılabilir. Bu vasat romana, son dönemde özellikle Batı'da iyice belirginleşen bir eğilimi kusursuz bir biçimde gösterdiği için dikkat çektim.
Jay Parini, dersine iyi çalışmış... Yine de romanda eksik olan bir şey var: Tam da Parini'nin beslendiği "yaratıcı yazarlık" eğiliminden kaynaklanan bir şey...
Kitap Zamanı, Sayı: 28, Mayıs 2008
Jay Parini'nin Son İstasyon adlı romanını, sözünü ettiğim eğilimin tipik bir örneği olduğunu unutmadan okumakta yarar var. İngiltere'de yaratıcı yazarlık dersleri veren şair Parini'nin, Tolstoy'un son yılını anlatan romanı...