Serkan Çağrı ilk defa Grup Laçin ile çıktı karşımıza. Klarneti alaylı yorumundan çıkarıp, akademik bir yoruma kavuşturdu. Sol klarnete eklediği tasarım, kendi adıyla anılan bir klarnet modeli oluşmasını sağladı ve müzik literatürüne girdi.
Grup Laçin'de hep geri planda durmayı yeğleyen; ama güler yüzüyle akıllara kazınan bir insan olarak tanıdık Serkan Çağrı'yı. Laçin'le yollarını ayırdıktan sonra, Mercan Dede, Yarkın Ritm Grubu, Kardeş Türküler gibi gruplarla kendi müziğine yatak açan Çağrı, 2005'te Nefes albümüyle bir hayran kitlesi edinmişti. Klarneti alaylı bir yorumun ötesinde, mektepli bir hüviyete de kavuşturan Serkan Çağrı; hayat serüvenini, yeni albümünden yola çıkarak bizimle paylaştı.
Âlâ ismi, albümü en başından mı ifşa ediyor?
Bu çalışmada ben, müzik prodüktörüm İskender Paydaş ve müzisyen arkadaşlarım bambaşka parçaların peşine takılıp gittik. Klip çekeceğiz, 1. parçayı seçemiyoruz. İsim arayışı içindeyiz bir yandan. Böyle bir ortamda stüdyoda sık sık, "Çok âlâsından bir iş oldu." gibi cümleler kurduğumuzu fark ettim. O kadar sözlük karıştırıyoruz, evde kâğıtlar sürünüyor... Sonra Âlâ geldi aklımıza ve çok yakıştırdık.
Bir enstrümantal albüm için çok sürpriz bir prodüktörle, İskender Paydaş'la çıkageldiniz. Böyle bir ismi bu albüme prodüktör olarak sokan neydi?
İskender Paydaş'la çok işte çalıştık. İskender Paydaş, bugüne kadar birçok albüme müzik prodüktörlüğü, aranjörlük yapan, yeni çıkan birçok isimin de arkasında duran kişidir. Fakat hiç kimse onun bunların dışındaki derinliğini fark edemiyordu. İlk albümüm Nefes'e olan yaklaşımı, 2. albümde beraber çalışma isteğimi doğurdu. Teklifte bulunduğumuzda o kadar heyecanlandı ki, bana yeniden müziğe başlıyormuş gibi geldi. Bana hep şunu söyledi: "Bugüne kadar dinlediğim bütün enstrüman albümlerde daima solist enstrümanın kimliği öne çıkıyor. Klarnet tercüman olan, ama sandalyeye oturmayı da bilen bir enstrüman olmalı. Virtüözlük insanların kafasına çivi çakarmışçasına ifade edilmemeli." Bu düşüncede birleştik.
İskender Paydaş'ın albümde iki bestesi var: Tek-i Âlâ ve Radyo Prizren. 2.'sinin Shantel ve Bregoviç tınılarıyla benzerliği dikkat çekici?
İskender Paydaş da bir göçmen çocuğu. Duygularının en üst düzeye fırladığı parça oldu. Babası Muhittin ağabeyimizle de çok sohbetimiz olur, memleket üzerine. Dedi ki, "Oğlum yıllar sonra kendi müziğini yaptı." Birçok arkadaşı da "İskender memleketine geri dönmüşsün." dedi. Bahsettiğin parçaya Koçani Orkestrası eşlik ediyor. Balkanlar'ın en meşhur grubu. Bregoviç'in müziklerini dünyaya tanıtan gruptur. Bu nedenle benziyor. İyi yakalaşmışsın.
Bu albümde iki tane Serkan Çağrı bestesi var. İkisi de benzer bir introya sahip: İnsan sesi. Göçmenlikten gelen bir sıcaklık mıdır, insan sesini bu kadar öne çıkarmak?
İnsan sesi kullanmak gibi bir endişem olmadı bugüne kadar. Ama Mozart'ın da babasına yazdığı bir mektupta, insan sesine en yakın tınının klarnette olduğu düşüncesi yer alıyor.
Halbuki bu enstrümanın ney olduğu söylenir...
Frekans ölçümü yapıldığı zaman, klarnet çıkıyor. Klip parçası olan İğde Kokulum benim parçam ve 4 yıl önce yaptığım bir besteydi.
Karnaval havasına bakılırsa müthiş bir coşku yaşamışsınız...
Çünkü düğünümden çıkıp yazmıştım. Kafamda o karnaval devam ediyordu. Hayatımda yeni bir sayfa açılmış ve bunları kaldırmaya çalışırken İğde Kokulum'u besteledim. Stüdyoda, girişten itibaren olmayan bir sesi duyuyorum. O arada Murat Çeken'den içinden ne geliyorsa söylesin istedim. Hiç söz kullanmadan öyle ses oyunları yaptı ki, tarladan bana bağıran bir göçmen amcayı, bir patırtıyı anlattı. Müzikle hayatımızın resmini çiziyorum. Geçmişten getirdiklerimin ve geleceğe dair ulaşmak istediklerimin...
Adınıza üretilen klarneti ilk elinize aldığınızda "Çocukluğum, iyi ya da kötü günlerim sarımsı, nostaljik halleriyle canlanıp, nefesimle dışarı akıyor..." diyorsunuz. Geçmişi bu kadar net anlatabilmek, bir özlemi de barındırıyor mu? Hepimizin böyle anları yok mudur?
Doğduğun mahalle, komşuların, mahalle arkadaşlarınla geçirdiğin günler, keşke geri dönebilseydim dediğin anıların... Ben bunlara bağlanarak büyüdüm. Öyle ya, İstanbul çok büyük bir metropol.
Bu şehir, o hayalleri unutturmuyor mu?
Unutturamıyor. Sıkı sıkıya bağlıyım geçmişime.
Keşan'a sık gider misiniz?
Çok sık gidemiyorum maalesef; ama birkaç gün önce kar yolları kapatınca hayat durdu ve Edirne'yi doya doya yaşadım. Caddeleri dolaştım, eski arkadaşlarımı ziyaret ettim. Serkan Çağrı'nın bir daha kapılarını çalacağını, kahveye dalıp "Bir çay ver." diyeceğini unutmuşlar. Çok uzun zaman oldu; ama işlerimiz o kadar yoğun ki, annem ve babam bir arka sokağımda oturuyor. Birkaç gün görüşemediğimiz zaman oluyor. Hatta haftalar giriyor araya.
Onları yakınınıza mı taşıdınız?
Dayanamadım hasretlerine. Ben annemi de, babamı da gördüğümde aynı kokuyu alıyorum.
Ya klarnet?
Yaptığınız işi, büyük şehrin dezavantajları karşısında avantaja dönüştürebiliyorsunuz. Yüksek duygulanımları paylaşamadığınız kimse yoksa, enstrümanınız vardır yanınızda. Bazen kimseye anlatamadığınız derdinizi enstrümanınıza anlatırsınız; sevinçlerinizi de... Ben çaldığı enstrümandan, o adamın ruh halinin ne olduğunu çok iyi okuyabiliyorum. Çok iyi şartlar içinde büyümedim. Babam, aile geleneğinde klarnet çalan ilk kişi. Dedemler, Selanik civarında müzik çalgı atölyesi kurmuş. Evde birçok enstrüman var. Ben de klarneti oyuncak gibi elime aldım; ama babam ısınamadı buna. "Okuyacak bu adam, kaldır şu klarneti." diye anneme söylenirdi. Baş edemeyeceğini anlayınca serbest bıraktı. Ben de patır patır melodi çalmaya başladım. Babamın beni okula yönlendirmesi en büyük avantajım oldu. 20 yaşına kadar öğrendiğim her şey yerel havadaydı, notasızdı. 20 yaşından sonra benim klarnetteki tarzım doğdu. Geçmişten gelen bildiklerimi, karşımda yazılı olarak görünce hayretler içerisindeydim.
Geçmiş yeniden karşınıza çıktı yani...
Düşünün ki adam konuşmayı biliyor; ama okuma-yazma bilmiyor. Derdini okuma-yazma bilmeden de anlatabilir. Biz de müziği çalıyoruz; ama yazamıyoruz.
Bu noktada insanın, kültür taşıyıcısı olması söz konusu değil mi? Keşan'da bilinen bir şarkıyı, notaya dökerek Yunanlı Vassilis Saleas'ın karşısına çıkarabilmek mesela...
Bestelerimde geçmişten getirdiğim melodileri kullanıyorum ister istemez. Keşan'daki hislerimle yola çıktım; ama İç Anadolu'daki, Ege'deki dokuları da takip ettim. Bu, büyük bir sofra... Hepsinden bir tat alma zorunluluğu vardır sanatçının. Yunanistan'la aramızdaki sular bir türlü ısınmıyor. Politik nedenlerden insanlar kültürlerini paylaşamadılar. Gidip gelenler, gerçeğin böyle olmadığını öğreniyor. Bunun için biz Vassilis Saleas'la "İki yaka tek nefeste buluştu." dedik. Vassilis Saleas'la çalmak en büyük hayalimdi. Bir sabah kalktım ve eşime dedim ki, "Ben Vassilis Saleas'la konser vereceğim. Adını da Tek Nefes koyacağım." Eşim bana, "Nereden çıktı şimdi?" diye sordu. "Bugüne kadar hiç yapmadığım bir çalışma yapacağım." dedim. 2005 yılıydı... Çevremdekiler, "Saleas böyle kültürel işlere bulaşmaz." dediler. Açtım telefonu ve kabul ettirdim.
Grup Laçin'den ayrılmanız, Serkan Çağrı çizgisinin oluşmasında ne denli etkili?
Grup Laçin 90'lı yıllarda kurulmuş ve hiç kimsenin Türk halk müziği yapmaya cesaret edemediği dönemde iddiasını sürdürmüştür. Laçin zamana yenik düşmedi; ama yapımcıların kendi aralarındaki sürtüşmeler nedeniyle bu camiaya yenik düştü. Ben bir zaman sonra kendi değişimimi yaşamak istediğimi söyleyerek ayrıldım. Grup müziği yaptığım dönemde önemli fırsatlar gelmişti bana. Amerika'dan, dünya film listelerinde iş yapan bir prodüktörün davetini aldım. Sultanahmet'i dolaşmaktayken, Laçin albümünde çaldığım bir klarnet solosuna denk geliyor. Albümün ismini öğreniyor, albümü aldıktan sonra o klarneti benim çaldığımı öğreniyorlar. ABD'de senfoni orkestrası içinde klarnetist olarak çalışacaktım. Evim, arabam her şeyim hazırdı.
Neden kabul etmediniz?
5 kızın bir erkek kardeşi olduğum için, annem daha söyler söylemez ağlamaya başladı. Grubun da güzel gittiği günlerdi. Benim de gitmek içimden gelmedi. ABD'ye o görüşmeden sonra 2 defa gittim. Benim yaşayabileceğim bir yer değildi. Ben o sarımtırak fotoğrafların peşindeki adamım.
Bir klarnete model adı olarak, büyük bir gurur yaşattınız. Modeli geliştirmeniz mi istendi, yoksa projeyi kendiniz mi üretip sattınız?
Fikir benden çıktı. Sağ tarafta yüzük parmağımızla dokunduğumuz bir tuşu, sağ tarafın zorlukla verdiği mücadeleyi yumuşatmak üzere, sol elin serçe parmağıyla kontrol edilebilecek bir tasarıma götürdüm. Sol klarnette ilk kez böyle bir çalışma yapıldı. 8 ay sonunda "Bu tasarım olmuştur." dediğimde, firmadan Berlin'de bir ödül gecesi yapılması teklifi geldi. Serkan Çağrı model ismini tüm klarnetlerinde kullanmak istediklerini söylediklerinde şaşırıp kaldım. Bunun bir müzisyenin ölümsüzlüğü anlamına geldiğini söyledim. Ben kendi enstrümanımı çok zor şartlar altında almıştım. O gece bütün bunlar gözümün önüne gelince, gözyaşlarıma hâkim olamadım.
Kaynak: Zaman Gençlik Eki
Serkan Çağrı ilk defa Grup Laçin ile çıktı karşımıza. Klarneti alaylı yorumundan çıkarıp, akademik bir yoruma kavuşturdu. Sol klarnete eklediği tasarım, kendi adıyla anılan bir klarnet modeli oluşmasını sağladı ve müzik literatürüne girdi.