Etrafın toz duman olmasına dalarak unutulmaması gereken şeyleri unutma yanlışına düşmememiz gerek. Avni Anıl'ın ardından Türk musikisinin klasik çizgisinin son temsilcilerinden birini daha kaybettik. "Alaturka"yı seven, kulağı bu musikiye yabancı olmayanlar birkaç bestesini hafızalarında mutlaka saklıyorlardır. Özellikle "Akşam oldu hüzünlendim ben yine" sözleriyle başlayan bestesi, yıllar yılı dillerden düşmeyen, her fasıl meclisinin mutlaka repertuarına aldığı, söylendiği her yerde tam kadro eşlik edilebilecek kadar içimize sinmiş bir eseridir. Ama ben daha ziyade, "Her mevsim içimden gelir geçersin/Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin/Merhaba demeden elveda dersin/Sen vefasız yolcu kalbim viran edersin" diye başlayıp devam eden bestesini severim. Her duyduğumda sonuna kadar dinlemeden edemediğim şarkılardandır. Hele iyi bir ses söylüyorsa, çakılıp kalırım olduğum yere... Aşkın, sevdanın, tutkunun çok bize özgü tarifleri, ifadeleri vardır bu bestelerde. Yukarıda "Türk musikisinin klasik çizgisi" olarak ifade ettiğim çizgiyi kastediyorum. Yetmişlerin sonlarına kadar az ya da çok sürdü bu çizgi... Altın yılları evlerde radyonun egemenliğinin yaşadığı günlerdi. Bütün bu yıllar boyunca seviyesini, zarafetini yitirmeden devam etti. Radyodan evlere kadar ulaşan her ses, her beste, insanlarımızın gönül dünyasında doğrudan karşılığını buluyordu. O kadar ki, yaşadığımız ağır kültürel erozyona rağmen, o şarkıları ne zaman duysak gönüllerimizdeki o hatıra hemen canlanıveriyor. Bizim bu aşinalığımızın, radyo günlerini hiç yaşamamış daha genç insanlarda da bulunduğuna şahit olduğumda ise çok mutlu oluyorum. Zincirin halkaların her şeye rağmen birbirine ekli olduğunu düşünebilmek güzel...
Radyo günlerinin büyüttüğü çocuklardan biri olarak "alaturka musiki" konusunda daima şanslı olduğumu düşündüm. Rahmetli babamın güzel bir sesi vardı ve evin içinde sürekli mırıldanırdı bu güzel şarkıları. Zeki Müren'in, Müzeyyen Senar'ın, Safiye Ayla'nın, Hafız Burhan'ın, Münir Nurettin'in, daha sonraki yıllarda bu silsileye eklenen başka isimlerin şarkılarını birlikte dinlediğimiz çok akşamlar olmuştur. Özellikle Hamiyet Yüceses o inanılmaz sesiyle "Bakmıyor Çeşmi Siyah"ı söylemeye başladığında, ilk duyan bütün evi teyakkuza geçirir, herkes radyonun başına geçerdi. O yaşımda "Bakmıyor Çeşmi Siyah"ın ne demek olduğunu anlayamadığımı iyi hatırlıyorum, ama radyoya eşlik edebilecek kadar hâkimdim şarkıya. Şimdi de sahip olduğum en değerli şeylerden biri olarak görürüm hafızamdaki bu musiki birikimini. Söyleyenle birlikte mırıldanabileceğim yüzlerce şarkı var hafızamın kıyı köşesinde.
O şarkıların bazıları da Avni Anıl'a, Semahat Özdenses'e ait... bu şarkılar eminim ki birçoğumuzun hafızasındaki ortak çağıltılardan... Bu eserleri ortaya çıkaranların aramızdan sessizce ayrılıp gitmesine sağır kalmamalıyız. Semahat Özdenses, bir huzurevinde yaşadı son yıllarını. Orada öldü. Kapısının önünden pek fazla "vefalı yolcu" geçmeden... Bugünün hayatının böyle hoyrat bir tarafı var. Başka türlü yaşanmasını sağlayamayacak kadar edilgenleşti bizim insanlığımız. Ama durduk yerde dilimize dolanıveren unutulmaz şarkıların bestesini kim yapmış, güftesini kim yazmış bilelim, hatırlayalım zaman zaman hiç değilse...
Rahmet diliyorum arkalarından, bıraktıkları hoş seda için...
(Yeni Şafak)
Semahat Özdenses, bir huzurevinde yaşadı son yıllarını. Orada öldü. Kapısının önünden pek fazla "vefalı yolcu" geçmeden... Bugünün hayatının böyle hoyrat bir tarafı var. Başka türlü yaşanmasını sağlayamayacak kadar edilgenleşti bizim insanlığımız. Ama durduk yerde dilimize dolanıveren unutulmaz şarkıların bestesini kim yapmış, güftesini kim yazmış bilelim, hatırlayalım zaman zaman hiç değilse...