« Anasayfa | Künye | Arşiv 19 Mart 2024, Salı
Gündem: Kültür-
Sanat
Gündem: Hayat
40i Gündem Nöbetçi Köşe
40PENCERE
İki Nokta Üst Üste
Esma Ürkmez
Matbaadan Tanıtıma Koş!

Yeşilde Durmak
Hale Sert
Kanaviçe

Olay Yeri İnceleme
Zehir Hafiye Battal Küttab
Tezekten Terazi ya da Çok "hit" Alan Hep "tıklanan" Yazı Budur!

[ Kitap -> "Kitap"lı Sohbetler ]

İsmail Bilgin: "Safiye Hüseyin'leri Yeterince Anlatamadık"

05.04.2008 - 20:06

İsmail Bilgin'le, Çanakkale'de görev yapan ilk Türk hemşiresi Safiye Hüseyin'i anlattığı romanından yola çıkarak bu toprakların insanını ve tarihini konuştuk.

Değerli hocam, ilk önce bu güzel kurgulanmış ve akıcı bir tarzda kaleme alınmış romanınız için sizi tebrik ediyorum. Okurlarımız sizi bu kitabınızdan önce kaleme aldığınız yine son asırda bu toprakların insanının azim ve sebatlarıyla yazdıkları destansı hayat hikâyelerini anlatan romanlarınızla tanıyorlar. Romanlarınızda sizi özellikle bu dönemi seçmenize iten neden nedir?

İlk önce, kitaplarım hakkında güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim.

Ben okuduğum kitaplarda şunu gözlemledim. Osmanlı kuruluşu ve özellikle de yükseliş dönemi çok iyi anlatılmış. Kurtuluş Savaşı da ayrıntılı olarak birçok eserde dile getirilmiş. Ama Osmanlı'nın yıkılışına giden ve yeni bir devletin kurulmasına giden süreç pek fazla ele alınmamış. Halbuki en önemli dönemdir bana göre. Yani Trablusgarp, Balkan Harbi, Sarıkamış, Çanakkale ve Kurtuluş savaşı... Bir zincirin halkaları gibidir. Bu cepheler silsilesi birbiri ile bağlantılıdır. Olaylar birbirini takip eder...

Milletlerin tarihinde sadece zaferler yok. Yenilgiler de. Önemli zaferlerle nasıl gurur duyuyorsak, seviniyorsak yenilgilerden de gerekli dersleri çıkarmak gereklidir. Yenilgideki hataları tekrarlamamak gerekir. Ki geleceği daha güvenli bir şekilde inşaa edebilelim... Bu yüzden benim dikkatimi en çok 1908-1922 arası çekiyor...

Romanlarınız sade bir üslup ve dilde yazılmış. Bunun yanı sıra kurgu ile bir bütün halinde ilerleyen tarihi kayıtlar var. Genelde tarihi bir şahsiyeti anlatan roman ve filmlerde gösterilmediği kadar özenli. Bu kadar titiz davranmanızın sebebi nedir?

Bu tespitleriniz benim için çok önemli...

Akıcı ve anlaşılabilir yazayım diye bir titizleniyorum ama bu aslında kalemin üslubu ile ilgili diye düşünüyorum. Okuyucuyu olayların içine çekebiliyorsam, roman kahramanlarını o dönem şartlarında vurgulamak en önemlisi de anlatmak, sadece olayların içindeki davranışlarını değil, duygu ve düşünceleri de önemli. Sevinçleri hüzünleri, sevdaları acıları, fedakarlıkları da önemli. Ben olabildiğince bu tür konuları da verme gayreti içindeyim. Tarihi anekdotlar da olaylar hakkında okuyucuya dolaylı olarak bilgilendirmekten ibarettir. Dipnotlar bu amaca yönelik. Çünkü okuyucunun ne kadar abartmışsın bu kadar da olmaz dediği olaylarda bir nevi delil göstermek gibi bir şey. Ben daima şuna inanırım. Bir insan okumaya başladığı kitabı bitirdiğinde belleğinde ve gönlünde bazı tortuların kalması lazım...

Çanakkale savaşından günümüze ulaşan onlarca kahramanımızın hayat hikayesinden Safiye Hüseyin'i ön plana çıkarmanızın özel bir nedeni var mı?

Bahsettiğiniz gibi Çanakkale'de onlarca değil, yüzlerce kahraman var. Aslında bu savaşa ve diğer savaşlara koşan her erimiz, subayımız, komutanımız birer kahramandır. Onlar ateşe koşan pervaneler gibi cephelere "Git söyle ecel beklemesinler bizi evde" diyerek koşmuşlardır...

Çanakkale son zamanlarda büyük ilgi görüyor. İnşallah bu ilgi Sarıkamış'a, Dumlupınar'a, Sakarya'ya, Kocatepe'ye de yansır... İlgi olunca artık Çanakkale ile ilgili tekrarlar yapılmaya başlandı. Özellikle de kadınlar pek ele alınmadı. Kadınların, anaların acıları, fedakarlıkları dile getirilmedi. Aslında Balkan Harbi'nde gönüllü hastabakıcı olan, daha sonra yine gönüllü olarak Çanakkale'ye giden Safiye Hüseyin İlk Türk hemşiresidir de. Adının sağlık kuruluşlarına verilmesi için bir kampanya başlatmıştım geçen sene. Ama sesimizi duyuramadık. Ya da hakkıyla ben Safiye Hüseyin'i anlatmadık. Son romanım, onun Çanakkale'de başından geçenleri anlatmakta ve daha geniş kitlelere duymasını sağlamak ve ilk Türk hemşiresinin bilinmesini sağlamak için kaleme alındı... Takdir okuyucularımındır.

Çanakkale'de Osmanlı ordusunda görev yapmış Tabip -Yüzbaşı Dimitri benim için çok önemli bir yere sahip... Bu romanınızda da hikayesini yeniden okurken, Tehcir yasası ile Konya'dan ayrılan ve daha sonra Konyalıların isteği üzere tekrar Konya'ya dönen Ermeni fırıncı ve dedemin anılarında anlattığı mübadele esnasında yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılan Rumlar aklıma geldi. Acaba onların gözüyle son asrın hikayesini yazmak neden bu kadar gecikti?. Kendi kahramanlarımızı daha yeteri kadar tanımıyor olmaktan mı, yoksa yüzyıllar boyu kimliklerimizi koruyarak nasıl kardeşçe yaşadığımızı unutmaktan mı?

Aslında her ikisi de... Doksan sene önceki olaylara doksan sene sonrasının fikirleri, düşünceleriyle bakarsak yanılgıya düşeriz. Her dönem, bulunduğu şartlar ve konum itibari ile düşünülmelidir. Tarihe de herkes şimdiki görüşüne göre bakıyor. Birçok ortak payda üzerinde dahi ayrılıyoruz. Hızla her konuda tartışan bir toplum oluyoruz. Halbuki ortak değerlerimiz olan dil, tarih, yurt, inanç birliği konusunda çok daha duyarlı olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi küresel bir yayılma var. Bu yayılma her alanda etkili olabiliyor. Siyasette, kültürde, ekonomide, ahlakta. Bu etkileşim, değerlerimiz üzerinde erozyona yol açıyor. Bu erozyona ne kadar direnebilirsek o kadar benliğimizi koruyabileceğimizi düşünüyorum.

Kendi kahramanlarımızı ne yazık ki tanımıyoruz. Bilmiyoruz. Anlatmıyoruz da. Ama başkaları kendi kahramanlarını bize tanıtıyor. Bu konuda çok geç kaldık. Hala bir Çanakkale filmimizin, Sarıkamış filmimizin, Balkanlardan çekilişimizi anlatan filmimiz yok. Bırakın bunarlı İstanbul'un Fethinin filmi de yok...

Jeoloji mühendisisiniz. Ve bu alanda da akademik bir kariyere de sahipsiniz. Sizi tarihe yönlendiren şey neydi?

Gelibolulu olmak. O topraklarda doğmak. Tarih ile büyümek. Beni ikinci bir uğraşa itti.

Türkiye'de sanki tarihçi olmamanız için çabalanmış bir ortam olduğunu düşünüyorum. Türk tarihçilerin tarihe yaklaşımları için neler söylersiniz? Sizin bu ortamda yaşadığınız zorluklar nelerdir?

Benim bu konuda tarihçilerimiz için bir fikir beyan etmem doğru olmaz. Haddime de değil. Ama şunu gördüm ortaokuldan beri; tarihi sevdiremiyoruz. Sevdirerek öğrencilere tarihi anlatamıyoruz. Gerçi bu son yıllarda değişir gibi oldu. (Görsel malzeme çoğaldı. Geziler arttı vb). Benim bu konuda karşılaştığım bir güçlük yok. Ara sıra "sen de mi tarihçisin" serzenişleri dışında... Benim zaten böyle bir iddiam da yok. Hiçbir zaman tarihçiyim demedim.

Sadece akademisyenlerin yararlanabildiği hatta onların bile yararlanamadığı kütüphaneler, yalan yanlış yazılmış büyük bir ustalıkla tarih metodolojisi kullanılarak hazırlanmış kitaplar, hocalar tarafından üzerinde düşünülmesi lüzumsuz görülen, ezberlenilmesi şart tarihi veriler ve daha haritadan mahrum üniversitelerde tarihçi yetiştirilebileceği fikri... Tarih bilimi bu kadar olumsuzluk arasındayken; 'tarih bilincine sahip çıkılması' ve 'ülke elden gidiyor' sözlerinin ardı arkasına söylenmesi, sizce bilinçlenmeyle mi alakalı? Yoksa tarihi kaynakların yorumsuz okunamaması zaafını bir de tarihimize gösterdiğimiz ilgisizlikle perçinleyip, söylem sahiplerinin ideolojilerine alet etmeleriyle mi?

Son yıllarda tarih ile ilgili bir bilinçlenme var. Ancak bu sağlıklı gelişiyor mu diye de sormak lazım. Bence Irak'ın işgali tarihe bakmayı gerektirdi. "Ne oluyor?" dedi insanlar. Okuduklarında da bir zamanlar kendi atalarının orada olduğunu gördüler. Sadece orada değil. Balkanlarda da... Ne kadar zor coğrafyalarda yıllarca hüküm sürmenin zorluğu okudular.

Tarihe hep objektif bakmak gerek. Eğer bu şekilde bir bakış açınız var ise olayları, dünkü olayları ve bugünkü olayları doğru yorumlamanız kolaylaşır. Analizinizi doğru yaparsınız... Tarihi olaylar ancak o zaman tekerrür etmez.

Beyaz Hüzün romanınızın beyaz perdeye aktarılacağı duyuldu. Beyaz perdenin büyüsü mesajın verilmesinde sizce edebiyattan daha etkili mi?

Günümüz için evet. Bir kitabın ortalama üç bin sattığı bir dönemde, okumanın ve kitabın bir ihtiyaç sayılmadığı bir ortamda, görsel zenginliğin ve imkanlarının arttığı bir ortamda evet sinema filmi bir kitaptan daha vurgulayıcı olabilir. Lakin kitabın o sıcaklığını, özgünlüğünü sinema filmi yansıtabilir mi derseniz, cevabım hayır olacaktır...

Kıymetli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar dilerim...

Bana zaman ve imkân ayırdığınız için asıl ben teşekkür ederim.

Röportaj: Nuri Altun

İsmail Bilgin'le, Çanakkale'de görev yapan ilk Türk hemşiresi Safiye Hüseyin'i anlattığı romanından yola çıkarak bu toprakların insanını ve tarihini konuştuk.  
40ikindi KitaplığıTümü »

» Işık Yanar'ın İkinci Romanı Çıktı: "Şemsiye Tamircisi"
» Bir İhtilalciden Dinlediklerim - Müfid Ekdal / Nuri Altun
» Tarihin Büyük Yalanları-Richard Shenkman / Nuri Altun
» Bütüncül Psikoterapi Ne Kadar Gerekli Ve Ne Kadar Mümkün? / Ali Ayten
» Kısa 20. Yüzyıl Tarihi: 1914-1991 Aşırılıklar Çağı / Seda Yaşar
EkstraTümü »

» Uykusuzluk / Mehmet Uğurlu
» Bir Yılda Kaç Kitap Okuyoruz?
» Doğu'nun Meyvelerini Batı'nın Tepsisinden Sunmak / Ali Ayten
» Kitapçı / Mehmet Ulusel
» "Aşk Istırapsız Olmaz" / Nuri Altun
Arşivlik HayatlarTümü »

» Asaf Hâlet Çelebi 100 Yaşında / Ömer Faruk Şerifoğlu
» Arşivcilerin Babası: Muallim Cevdet / Zeynep Berktaş

Yorum yazabilmeniz için üye olmanız gerekiyor. Üye olmak için tıklayın.

(Üye iseniz sayfanın en üstünde sağ tarafta yer alan kısımdan giriş yapmalısınız.)


Henüz yorum yapılmamış.

Üye Girişi
Kullanıcı adı
Şifre
Beni hatırla
Şifremi unuttum!
Ücretsiz Üye Olun!
Son 10 Yorum
toplantı (10.12.2013 - 17:25)
tek söğüt (26.02.2013 - 01:08)
yok var, var var (26.02.2013 - 01:06)
Hoş bir yazı (17.08.2012 - 00:19)
beklerken (27.05.2012 - 21:07)
bir yorum (21.12.2011 - 20:20)
bir yorum (21.12.2011 - 20:13)
işte tam da böyle (18.11.2011 - 20:37)
Gitmek (18.11.2011 - 19:53)
ELİF LAM RA (28.10.2011 - 00:02)
Yorum için üye olun!